Sosyal demokrasi çağımızın Atatürkçülüğü mü? – Yıldırım Koç Yazdı

Sosyal demokrasiyi, Atatürkçülük veya Atatürkçülüğün çağımız koşullarına göre “geliştirilmiş” biçimi sanma tuzağına düşen çok kişi ve örgüt vardır.
Tam tersi söz konusudur. Atatürkçülük ve sosyal demokrasi, temel anlayışlarda birbirinin zıttıdır.
Kemalizm veya Atatürkçülük ile emperyalizmin “iyi polis”i sosyal demokrasinin anlayış ve uygulamalarındaki zıtlıklar aşağıda özetlenmektedir:
Atatürkçülük milliyetçiliktir, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” anlayışıyla farklı etnik köken, inanç, gelenek-göreneklerden gelen insanları çağdaş bir millet anlayışıyla bütünleştirmektir.
Sosyal demokrasi ise Türkiye’de etnik kimliği ve inancı bir “ilericilik” ve “demokratlık” ölçütü olarak sunarak, Türkiye’nin milli birlik ve bütünlüğüne zarar vermekte, emperyalistlerin zayıf ulus devletler yaratma ve hatta bunları parçalama çabalarına alet olmaktadır. Halbuki emperyalist ülkelerdeki sosyal demokrasi milliyetçi ve hatta şovendir.
Atatürk döneminde Türkiye merkezi yönetimin güçlü olduğu ve güçlendirildiği bir devlet yapısına sahipti. Devletin görev ve yetkilerinin büyük bölümünün yerel yönetimlere devredilmesinin yaratacağı büyük bölücü etki biliniyor ve karşı çıkılıyordu.
Sosyal demokrasi ise devletin görev ve yetkilerinin büyük ölçüde yerel yönetimlere devredilmesinden yanadır. Bunun anlamı, bölücülüğe kapının açılmasıdır. Gelirinin hemen hemen tümü emperyalist Alman devleti tarafından karşılanan Friedrich Ebert Vakfı’nın ve ABD emperyalizminin aracı Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün sosyal demokrasi konusunda Türkiye’de yaptıkları çalışmalar da bu anlayış doğrultusundadır.
Atatürkçülük, sermayedar sınıfın ekonomik gücünü kullanarak, bunların devlete ve ülkede uygulanan politikalara hakim olma çabasına karşı çıktı. Mustafa Kemal Paşa’nın Lenin’e 4 Ocak 1922 tarihinde yazdığı mektupta şu ifadeler vardı: “Memleketimizi düşman işgalinden kurtardıktan sonra, niyetimiz, kamu yararı taşıyan büyük işletmeleri olabildiğince devlet eliyle yönetmek ve böylece, bir büyük kapitalistler sınıfının gelecekte memlekete hâkim olmasının önüne geçmektir.” (ATABE Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.12, Kaynak Yayınları, İstanbul, s.211) Nitekim, Atatürk’ün hayatta olduğu dönemde Türkiye’deki sermayedar sınıfın Türkiye ekonomisini ve siyasetini belirleme veya yönlendirme çabası veya girişimi bile olmadı. Tam tersine, o dönemde yürürlükte olan mevzuat ve uygulamalarla, sermayedar sınıf devlet tarafından kontrol altında tutuldu.
Sosyal demokrasi ise, emperyalist sömürüden elde edilen kaynakların bir bölümünün emperyalist ülke işçi sınıfına paylaştırılmasını (refah devleti, sendikal haklar, vb.) önererek ve........

© Medya Siyaset