Kim bu son Kürt – Nurdan Savaş Yazdı |
Özgür Özel’in
“Son Kürt ‘sorunum kalmadı’ diyene kadar sorunu görmeyi taahhüt ediyoruz.”cümlesi ilk bakışta “eşitlik” gibi sunulsa da, altı kazındığında ağır sorunları beraberinde getirir ve Cumhuriyet’in temel mantığıyla ciddi bir çelişkiyi de ortaya koyar.
Cumhuriyet’te eşit yurttaşlık, bireylerin öznel duygu ve beyanlarına göre tanımlanan bir durum değildir.
Eşitlik, hukuki bir statüdür; yasa önünde eşitliktir. Devlet, “kim kendini nasıl hissediyor” sorusuna göre varlığını ve görev süresini tanımlamaz. Eğer bir sorunun bitişi, “son Kürt’ün sorunum kalmadı demesine” bağlanıyorsa, bu eşit yurttaşlık değil, etnik memnuniyeti esas alan, ucu açık ve bitmeyecek bir siyaset anlayışıdır.
▪️Cumhuriyet’te “eşit yurttaşlık” öznel beyana bağlanamaz.
Cumhuriyet’in ölçüsü nettir:
Yurttaşlık hukuki statüdür.
“Hissedilene” göre değil, yasaya göre tanımlanır.
Devlet, “kim ne hissediyor” diye sonsuz sorumluluk alamaz.
Özgür Özel’in cümlesi,bir etnik grubun öznel memnuniyet eşiği, devlet politikasının bitiş çizgisi olacak.Bu, eşit yurttaşlık değil;
süresiz etnik tatmin sözleşmesidir.
▪️“Son Kürt” ölçüsü, üniter devleti fiilen askıya alır.
Şöyle soralım;
“Son Kürt” kimdir?
Hangi Kürt?
Nerede yaşayan?
Hangi siyasi görüştedir?
Hangi talebi vardır?
Bir kişi “sorunum var” dediğinde bu sorun otomatik olarak devletin sorunu mu olacaktır?
PKK çizgisindeki biri:
“Sorunum var” dediği sürece mi devam?
“Özerklik istiyorum” dediğinde de mi?
“Anayasal kimlik istiyorum” dediğinde de mi?
Yarın biri çıkıp “sorunum özerklik”, diğeri “anayasal kimlik”, bir başkası “ayrı bayrak” derse, bu mantığa göre devletin görevi hiçbir zaman sona ermeyecektir.
Bu yaklaşım, üniter devleti fiilen sürekli müzakere halinde tutan, devleti özne olmaktan çıkarıp talepler karşısında edilgenleştiren bir anlayıştır.
Devlet,bitmeyen bir etnik müzakere masasına dönüşür.
Atatürk’ün reddettiği tam da buydu.
▪️Bu söylem, sorunu çözümsüzleştirir (bilerek ya da bilmeyerek)
Eğer,sorunun bitişi tek tarafın beyanına bağlanırsa
O tarafın siyaseti de “sorun var” demek üzerine kurulmuşsa
O sorun asla bitmez.
Bu, çözüm değil;
siyasi rehin alma mekanizmasıdır.
▪️Atatürk’ün yaklaşımında, (ki ölçü burası)
Atatürk’ün yaklaşımı bunun tam tersidir. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımı, etnik inkâr değil, siyasal birlik tanımıdır.
Kürt, Türk, Laz, Çerkes ayrımı üzerinden farklı eşitlik tarifleri yapılmaz.
Eşitlik kimlikte değil, hukukta sağlanır.
Devlet, etnisitelerle değil vatandaşlarla muhataptır.
Eşitlik kimlikte değil, vatandaşlıkta ve hukukta sağlanır. Devlet etnik gruplarla değil, yurttaşlarla muhatap olur. Bu nedenle Cumhuriyet, bir grubun memnuniyet seviyesini değil, hukukun uygulanıp uygulanmadığını esas alır.
Özgür Özel cümlesinde,etnisiteyi sürekli muhatap alıyor.
Cumhuriyet’i ve devleti hakem olmaktan çıkarıp taraf haline getiriyor. Eşit yurttaşlığı, hukuki bir ilke olmaktan çıkarıp duygusal bir tatmin sürecine bağlıyor.
Özel bu cümlesiyle
Üniter devlete aykırı
Eşit yurttaşlık ilkesini bozan
Cumhuriyet’i “etnik memnuniyet servisine” indirgeyen bir yaklaşımdır.
Bu yaklaşım; Atatürk’ün CHP’si değil,İnönü’nün CHP’si bile değil
2000 sonrası kimlik siyaseti literatürünün tercümesidir.
Eşit yurttaşlık,
“Ben hâlâ rahatsızım” diyenin insafına bırakılmaz.
Aksi hâlde ortada devlet değil,
sürekli özür dileyen bir yönetim kalır.
Devlet, yasayı uygular ve eşitliği hukukla sağlar. Memnuniyet üretmek devletin görevi değildir. Bu anlayış, Atatürk’ün CHP’siyle de, Cumhuriyet’in kurucu felsefesiyle de örtüşmez.
Bu, modern kimlik siyasetinin ithal bir dilidir ve Türkiye gibi üniter bir devlet yapısında çözüm değil, sürekli gerilim üretir.
Mesele Kürt–Türk ayrımı değildir. Mesele, Atatürk’ün tanımladığı ve Anayasa ile güvence altına alınmış........