Biyoloji mi Kültür mü? – Hande Ustamahmut Yazdı

Biyolojik cinsiyet, kadın ve erkeklerin fiziksel ve genetik özelliklerine gönderme yaparken; toplumsal cinsiyet (gender) bireylerin cinsiyet rollerine dikkat çekmektedir. Toplumsal cinsiyet kavramı, kadınlar ile erkekler arasındaki farklılıkların toplumsal yönlerine odaklanmaktadır. Toplumsal cinsiyet kavramını Ann Oakley, sosyolojiye kazandırmıştır. Ona göre bu kavram, toplumun kadın ve erkeklere yükledikleri rollerin eşitsizliğini vurgulamaktadır.

Scott’a göre kadınlık ve erkeklik rollerinin kuruluşu, belirli bir tarihsel bağlam içerisinde meydana gelmektedir. Nitekim Simone de Beauvoir da 1949 yılında yayımladığı İkinci Cinsiyet isimli kitabında aynı görüşü paylaşmaktadır. Beauvoir “kadın doğulmaz kadın olunur” ifadesiyle kadınlığın toplumsal bir inşa olduğuna dikkat çekmiştir. Keller’e göre ise “kültürel bir kategori” olan toplumsal cinsiyet kavramı, her ne kadar bireyleri belirli bir toplumsal cinsiyet çatısı altında tutsa da o kültüre mensup bireyler üzerinde dahi aynı şekilde bir etki bırakmaz.

Bu noktadan hareketle toplumsal cinsiyet tartışmalarında üzerinde durulan temel mesele, kadın ve erkek arasındaki farklılıkların biyoloji tarafından mı yoksa kültür tarafından mı belirlendiğidir. Doğacıların iddiasına göre kadın ve erkek arasındaki farklılıklar, biyolojik özelliklerinden ileri gelmektedir. Fiziki olarak erkeklerin kadınlardan daha güçlü olması, onların daha zorlu işlerde ve kamusal alanda örgütlenmelerine yol açarken; kadınların doğurganlık özellikleri çocuk bakımını üstlenmelerine neden olmaktadır. Gelişmeci argümanı savunanlar ise cinsiyet rollerinin........

© Medya Siyaset