menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı (9) – Gülhan Seyhun Yazdı

22 0
09.06.2025

Türk kimdir?

Türk demek, aslında dünyanın tüm bilgeliklerini bir arada bulunduran Atatürk’tü. Türk demek, adalete susamış çorak toprakların çağlayanı, hak mücadelesiydi. Türk demek, hak ve hukuk söz konusu olunca kendisine ırkçı diyenlere inat en büyük Türk olan Atatürk’e karşı gelerek cevap veren “Reşit Galip’ti.”[1] Atatürk’ün dediği gibi Türk:

“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği, bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahra oldu. Bu sahra yedi bin senelik en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârları ile yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”[2]

Türk demek, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda aynı vatan uğruna aynı heyecanla atan yürekler, 10 Kasım 1938’de Atatürk’e aynı acıyla ağlayan gözlerdi. Türk, her ne kadar bir ırkın adıysa da onu belli bir ırka ve dine hapsetmek ruhuna aykırıydı. Tarihin Çanakkale’de bu vatan uğruna savaşan gayrimüslimleri, Kurtuluş Savaşı’nda aynı heyecanı duyan Berç Keresteciyanları[3], İstiklal Madalyası sahibi Ermeni asıllı vatandaşlarımızı[4], Papa Eftimleri, Afrika kökenli Lütfiye Akalınlıları[5], Atatürk’ün acısına ağlarken can verenleri değiştirme şansı ve gücü yoktu.

Ölümün birleştirici gücü

Atatürk, bu dünyaya gözlerini yumduğunda yediden yetmişe tüm Türkiye ağlamıştı. 17 Kasım 1938’de onun naaşını Dolmabahçe’de ziyaret edenler ve yine o ziyarette yaşanan hazin bir olay aslında onun milliyetçiliğinin en belirgin göstergesiydi. Kurun Gazetesinden Hakkı Süha Gezgin, o gece geç saatlerde Dolmabahçe Sarayı ile Beşiktaş arasında her tarafın insanlarla dolu olduğunu, kalabalığın sarayın kapısından sığmadığını belirterek o hazin olayı şöyle aktarmıştı: “Daha kapıdan girerken, salonun derin, heybetli sessizliği içine damlamaya başlayan hıçkırıklar, burada bir sağanak halini aldı… Kalabalık yüzünden saraya ulaşamayanlar Taksim Atatürk anıtını çiçeğe gömmüşlerdi. 17 Kasım 1938 günü saat 20.00’den sonra yüz binden fazla insanın akın etmesi ile meydana gelen izdiham sonucu, Dolmabahçe Sarayı’nda çoğunluğu kadın 11 kişi ezilerek öldü.” Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, adeta bu hazin olaya damgasını vurmuştu. O günün Türk vatandaşlığına dayanan Atatürk milliyetçiliğinin din, ırk farkı gözetmeyen ölümsüz isimleri şöyleydi:

Deniz Yolları İşletmesi Müdürü Raufi Manyas’ın kızı Bilun (16 yaşında).

İstiklal Caddesi 236 numarada oturan Anna (58 yaşında).

İstiklal Caddesi’nde Yıldırım Apartmanında oturan Bayan Roya Koşnir.

Roya Koşnir’in kızı Bela Koşnir.

Bakırköy’den Aşçı Hatice (55 yaşında).

Kurtuluş’tan Sütçü Diyamendi (40 yaşında).

Topkapı Arpaemini Yokuşu Sokağında oturan Abdülhamit (50 yaşında).

Aksaray’da Laleli Caddesinde oturan Bayan Kevser Mehmet (35 yaşında).

Tarlabaşı 19 Numara’da oturan Satenik Ohannes (35 yaşında).

Saint Benoit Lisesi Öğrencisi Paul Kuto (15 yaşında).

Beyoğlu Lüksemburg Otelinde kalan Belçikalı Leon. (Muhtemelen Türk vatandaşı değildi)

Atatürk ırk, din, dil farkı........

© Medya Siyaset