menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yoksulluğun dönüşü: Dünya zenginleşiyor kim fakirleşiyor?

5 0
07.12.2025

Büyüyen Ekonomi, Küçülen Yaşam

Küresel ekonomi her yıl daha fazla büyüyor, şirket kârları tarihin en yüksek düzeylerine ulaşıyor, teknoloji insanlık tarihinin en hızlı dönüşümlerinden birini gerçekleştiriyor; fakat tüm bu hareketliliğin ortasında toplumların geniş kesimlerinde belirgin bir yoksullaşmanın yaşandığı artık saklanamaz ölçüde görünür hâle geliyor.

Bu paradoks, çağımızın en temel çelişkisini oluşturuyor aslında. Modern dünyanın yüzeydeki büyümesi ile toplumların gündelik yaşamda hissettiği daralma arasındaki uçurum, ekonomik modellerin yalnızca teknik değil, varoluşsal bir sorgulamaya ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Yoksulluğun geri dönüşü, gürültülü bir ekonomik çöküşün değil, sessiz bir yapısal aşınmanın sonucu olarak ilerliyor ve bu aşınma, siyasal ve toplumsal düzenin temel katmanlarını yavaş fakat düzenli biçimde zayıflatıyor.

Bugün ortaya çıkan yoksulluk, klasik anlamıyla gelir eksikliğinden çok daha geniş bir olguyu ifade ediyor. Büyük kentlerde barınma maliyetlerinin orta sınıfı bile tehdit eder hâle gelmesi, enerji fiyatlarındaki dalgalanmanın hane bütçelerini baskı altına alması ve gıdanın spekülatif piyasalarda fiyatlanması, yaşam kalitesinin sistematik biçimde aşındığını gösteriyor. İnsanların çalışarak yaşamlarını iyileştirmeyi beklediği bir düzende, emeğin değeri sürekli eriyor; bu erime yalnızca ekonomik bir sonuç değil, toplumların kendilerini nasıl gördüğüyle ilgili yeni bir kırılganlık yaratıyor. İnsanın zamanını, umudunu ve geleceğe ilişkin beklentisini daraltan bu modern yoksulluk, artık geniş bir coğrafyada ortak insani deneyim hâline gelmiş durumda.

Refahın Değil, Eşitsizliğin Yayılması

Küreselleşme döneminin en çok tekrarlanan iddiası, serbest ticaretin herkesi zenginleştireceği yönündeydi. Oysa son yirmi yılda yaşananlar, bu iddianın toplumsal karşılığının giderek zayıfladığını gösteriyor. Üretim zincirlerinin genişlemesi sermaye için yeni imkânlar yaratırken, emeğin pazarlık gücünü zayıflattı; finansal sektörün reel ekonominin önüne geçmesi ise gelir dağılımını tarihsel ölçekte daha da bozdu. Çok uluslu şirketlerin büyüyen kârları ile geniş toplum kesimlerinin alım gücünün düşmesi arasındaki çelişki, modern kapitalizmin eşitsizlik üretme kapasitesinin kalıcı bir yapıya dönüştüğünü ortaya koyuyor. Çünkü bugünün ekonomisi, refahı eşit biçimde yaymak yerine, büyümeyi belirli aktörler arasında yoğunlaştıran bir sisteme dönüşmüş durumda. Orta sınıfın dünya genelinde........

© Medya Günlüğü