Yaş ve toplumsal vicdan

Sosyoloji insanları yaşlarına göre iki ana gruba ayırır: Üretenler ve tüketenler.

Genellikle 18-65 yaş arası nüfus “üretenler” sınıfında değerlendirilir; 0-18 ve 65 yaş üstü bireyler ise “tüketenler” olarak tanımlanır.

Ekonomik açıdan bakıldığında bu ayrım kısmen doğrudur. Çalışan, vergi veren, üretime katılan kesim 18-65 yaş aralığındadır. Ancak toplumu yalnızca ekonomi üzerinden okumak, insanı ve toplumsal sürekliliği eksik bırakır. Çünkü “tüketenler” olarak adlandırılan 0-18 ve 65 yaş üstü grubun toplumsal rolü birbirinden çok farklıdır.

Gelişmiş ülkelerde 0-18 yaş dönemi geleceğe hazırlık evresi olarak görülür. Eğitim, sosyal destek, yaratıcılığı ve öz güveni geliştiren mekanizmalar bu yaş grubuna yapılan birer yatırımdır.

Amaç nettir: Geleceğin üreten bireylerini güçlendirmek.

65 yaş üstü bireyler içinse “tüketenler” denilmesi belki ekonomik açıdan doğru olabilir, bu gruptakiler için verilen emeklilik ücretleri, sağlık hizmetleri, sosyal yardımlar vs. ekonomik olarak kamu bütçesine yük gibi algılanabilir.

Ancak işin yönünü tamamen değiştiren bir gerçek vardır o da “hafıza”dır…

Bir toplumun hafızası parlamentoda değil; evlerde, aile sofralarında, sokakta, yaşlıların anlattığı hikâyelerde yaşar. Deneyim, görgü, süreklilik duygusu büyük ölçüde bu kuşaktan aktarılır.

Bu nedenle yaşlılarını yalnızca “mali bir kalem” olarak gören toplumlar değil; onları bilgi ve bilgelik kaynağı olarak değerlendiren toplumlar krizlere karşı daha dirençli olurlar.

İşin bir de unutulmaması gereken bir kısmı var: “Saygı.”

Gelişmiş toplumlarda 65 yaş üstü bireyler sadece korunmaya muhtaç bir grup........

© Medya Günlüğü