Cumhuriyetimizin ilan edildiği tarihte, ekonominin o güne kadarki gelişme çizgisini geçen hafta yayımlanan yazımda anlatmaya çalışmıştım.
1923’ten günümüze uzanan ekonomi yolculuğumuza baktığımızda ekonomik bağımsızlığın önemini çok iyi kavramış olan Mustafa Kemal Atatürk, özellikle 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresi ile başlattığı ekonomik politikalar sürecinde, bir taraftan yabancı şirketlerin millileştirilmesine çalışırken, diğer taraftan da çok zayıf olan yerli sermaye sınıfının gelişebilmesi için, kimi tarihlerde devlet eliyle burjuvazi yaratma politikası denilen uygulamalara ağırlık vermiştir.
Öte yandan, İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar gereğince, liberal ekonomi politikalarına öncelik verilmiş ancak milli burjuvazinin ve yerli sermaye birikiminin yetersizliği sonucu istenen sonuçlar alınamamıştır. 1929 büyük ekonomik krizinin de etkisiyle, bu sefer ekonomide devletçilik denilen ekonomik model hızla uygulamaya konulmuştur.
Sanayi planları eşliğinde uygulanan politikalar sonucu, ekonomik gelişme ve kalkınma hızlanmış, ortalama yıllık büyüme rakamları %5’leri geçmiş, 1980 sonrası süreçte özelleştirilen büyük devlet işletmeleri (KİT) bu dönemde kurulmuş ve ekonomik kalkınmaya büyük fayda sağlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında güç kazanan liberal kapitalist eğilimlerle beraber, ülkemizde çok partili siyasi yaşama geçilmesi ve Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelmesi sonucunda, ekonomi politikalarında ciddi dönüşümler başlamıştır. İsmet Paşa ve CHP yöneticilerini de endişelendiren Sovyet yayılmacılığı, Demokrat Parti elitleri ve Başbakan Adnan Menderes tarafından çok derinden hissedilmiştir. Partinin siyasal ve ekonomik tercihleri ve başta ABD olmak üzere Batı blokunun da jeopolitik ve stratejik öneminden dolayı ülkemizi yanlarına almak istemeleriyle birlikte karşılıklı adımlar atılmış; Türkiye siyasi ve ekonomik politikalar açısından Batı blokunun yanında konumlanmıştır.
1944 yılında yapılan Bretton Woods Konferansında oluşturulan yeni ekonomik modele Türkiye hızla uyum sağlamış, devletçilik uygulamalarından vazgeçilmiş; özel sektör eliyle kalkınmaya öncelik verilmiştir. Bu dönemde ABD önderliğindeki Batı blokunun yaptığı ekonomik yardımlarla beraber, kamu ve özel sektör borçlanmaları da başlamış, ilerleyen yıllarda borçluluk oranları hızla yükselmiş ve uzun yıllardır Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu kronik borçluluk sorununun taşları döşenmiştir. Bu süreçte aslında önemli ekonomik başarılar da elde edilmiştir. En önemlisi özel sektör ağırlıklı üretime öncelik verilirken, çok temel bir ekonomik tercih olarak ithal ikamesi politikası........