Umut “tatlı bir zehir”
Umudun ne olduğunu en iyi anlatan bir anekdot bana çok şey öğretti.
Bir yerde okumuştum, bir kişi arkadaşına sormuş:
-Sağır birinin kapısını sonsuza kadar çalsan ne fark eder?
İlk bakışta, soru umutsuzluğun çok mantıklı bir ifadesi gibi görünüyormuş. Ama arkadaşının cevabı çok şaşırtıcıymış:
-Belki çöp atmaya çıkar, belki alışverişe.
İşte umut tam olarak budur: Belirsizliğe rağmen bir kapıyı çalmaya cesaret edebilmek çünkü bir ihtimal her zaman mümkündür. Umut, aklın değil kalbin ısrarıdır. Yapay bir çiçeği bile sulatır insana çünkü mesele çiçeğin canlı olup olmaması değil, insanın hâlâ su dökecek bir sebep bulabilmesidir.
“Kör birine güneş doğsa ne olur?” diye sorarlar. Belki yüzünde ısındığını hisseder. “Boş bir kuyudan ses beklemek delilik değil mi?” derler. Belki yankı, insanın kendi sesini ona geri öğretir. Bunların hepsi dışarıdan anlamsızdır. Ama insan bazen kuyudan beklenen ses değil, umudu korur. Kalbi kırık birine sevgi anlatmak da bu yüzdendir; çünkü ışık en çok kırık yerden sızar.
Can Yücel’in dizelerinde bir çocuk annesine sorar: “Anne, ne zaman bahar gelecek?” Anne ise “Kış gelsin de öyle yavrum” diye cevap verir. Bu cümle, umudun aceleye gelmeyen doğasını anlatır. Umut, baharı inkâr etmek değil; kışın varlığını kabul ederek bekleyebilmektir. Çünkü umut tuz gibidir: Beslemez belki ama hayata tat verir. Umut tam olarak budur; sadece bakmak değil, kalple fark edebilmektir. Ahmed Arif’in dediği gibi umut, dağlara çekilmiş karların altındadır. Bazı umutlar erimez, sadece doğru zamanı bekler.
Depresyonun, kaygının, sıkıntının çeşitli ilaçları varken, umutsuzluğun kesin bir ilacı yoktur. İnsan düştüğünde yeniden umut etmeyi öğrenmek en zor şeylerden biridir. Nietzsche’nin umudu “tatlı bir zehir” olarak tanımlaması........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar