Özgün ol deli ol özgür ol

İnsan çoğu zaman bilgeliğin ve aklın ardına saklanarak kendini koruduğunu sanır; oysa hayatın en derin gerçekleri ne bilginin sertliğinde ne de aklın dar koridorlarında bulunur.

“Kendisi gibi yaşamak” aslında aynı kaynaktan beslenir. İnsanın maskelerini çıkarıp kendi özüne yaklaşabilmesi günümüzde giderek zorlaşmıştır. Modern toplumun dayattığı roller, beklentiler ve başarı ölçütleri insanı kendisinden uzaklaştırırken, delilik denen o saf, filtresiz hâl insana içtenliği, özgürlüğü ve doğallığı hatırlatır. Buradaki delilik, aklını yitirmek değil; toplumun dar kalıpları dışında, kendine sadık bir varoluş sürmektir.

Günümüzde insanlar kendileri olmaktan çok, kendilerinin bir temsilini yaşamaya zorlanıyor. Sosyal medya profilleri, filtrelenmiş fotoğraflar, abartılmış başarılar, taklit edilmiş kimlikler… Herkes bir performans sergiliyor; herkes bir sahnenin içinde. Bu yüzden içsel boşluk büyüyor, ait olamama duygusu yayılıyor. İnsanlar kendilerinden ne kadar uzaklaşırsa, ruhlarında o kadar geniş bir çukur açılıyor. Bu çukur, toplumun beklentileriyle doldurulamıyor; ancak insan kendi hakikatiyle yüzleştiğinde ve kendi sesini duyduğunda anlam buluyor. İşte delilik denilen şey tam da burada devreye giriyor: Toplumun ölçütlerine göre “mantıksız” görünen ama ruhun derinliğine uygun bir yaşamı seçme cesareti.

Kendin olmak, bu anlamıyla bir kaçış değil, bir dönüş yolu. Maske takmayı reddetmek, kusurlarıyla var olmak, duygularını saklamamak, sevinci açıkça göstermek, acıyı inkâr etmemek, korkuların üzerine gidebilmek. Bunlar toplumun gözünde alışılmadık, hatta “deli”ce davranışlar sayılabilir. Fakat asıl akılsızlık, kendini inkâr ederek yaşayan insanın trajedisidir. İnsan ancak kendisi olduğunda içindeki boşluğu doldurabilir. Kendine yabancılaşmış bir bilgelik yalnızca ağırlık getirir; kendine........

© Medya Günlüğü