Herhalde benim gibi bir sürü insan bu dönemi yaşanmaz ve çok kötü buluyordur.
Karamsarlığımın ve üzüntümün nedeni insanlara yaşatılanlar. Dikkat ediyorum, eskiden insanların geleceğe dair hayalleri, fikirleri ve planları vardı. Ama şimdi yaşayacağımı yaşadım, çekip gideyim bu dünyadan modundalar. Belki de karamsarlığımın nedeni tarih boyunca dünyada yaşanmış olanlar.
Özellikle Haçlı seferlerinden sonra Avrupa’da kilisenin otoriterleşmesi yaşamı zorlaştırmış. İnsanlar hem baskıdan kaçmak hem de zengin olmak hayali ile yeni yerler keşfetmiş.
Yeni kıtaların bulunması sonucu İpek Yolu önemini yitirmiş, yerini Baharat Yolu’na bırakmış. Avrupa’daki zenginlik, Rönesans ve Reform hareketleriyle kilise gücünü kaybetmiş. Kilisenin dini ve kaderci anlayışı yerini akıl ve bilgi almış, özgürlükler pekişmiş. Ülkelerde yaşanan devrimler, dönüşümler ve paranın güç kaynağı haline gelmesi kapitalizm, sosyalizm ve liberalizmin önünü açmış. Dinde değişim yaşanması, kentleşme, bilimin, bilginin ve rasyonalist mantığın iktidara gelmesini sağlamış. Bu değişimin sonucu bugünkü toplumsal yapının felsefesi oluşmuş.
Bugüne kadar okuduğum kitaplar içinde yaşadığı dönemi iyi analiz eden sayısız yazar var.
Yaşadığımız çağın kötülüğünü düşününce, Charles Dickens’ın yıllar önce okuduğum “İki Şehrin Hikayesi” romanı aklıma geliyor. Zamanın kötülüğü akıcı şekilde ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
Dickens şöyle yazıyor:
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana – sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.”
Günümüz yazarlarından İskoç Ali Smith’in mevsimler dörtlemesinin ilk kitabı “Sonbahar” romanı zamanın kötülüğünü çok iyi ortaya koyan nadir romanlardan.
Smith’in romanı günümüzde bürokrasinin işleyişini, dünyada yaşanan olaylara duyulan öfkeyi, insanın içine çöreklenen umutsuzluğu, mülteci krizini, sağ popülizmi, Hristiyan muhafazakarlığın dünyaya yaptıklarını akıcı bir şekilde dile getirmiş.
İnanın, gelecekte dünya dinlerin muhafazakarlığı nedeniyle birçok acıyı daha........