menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kıbrıs’taki İsrail füzeleri, bölgesel ittifaklar ve Türkiye’nin sessizliği

8 0
08.10.2025

Levant havzasında jeopolitik yeniden yapılanma

Son dönemde İsrail’in Barak MX hava savunma sistemlerini Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne konuşlandırması, bölgesel güç koridorlarında yankı bulurken, yüzeysel provokasyonların ötesinde karmaşık bir jeopolitik matrisi ortaya koyuyor. Türk medyasında “Siyonist İsrail Türkiye’ye meydan okuyor” diye çerçevelenen bu gelişme, enerji güvenliği, Avrupa stratejik çıkarları ve İsrail’in bölgesel savunmasını iç içe geçiren sofistike bir Doğu Akdeniz güvenlik mimarisi yeniden oluşturulmasını temsil ediyor.

İleri füze sistemlerinin Türkiye’nin “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi” olarak adlandırdığı bölgeye transferi, uluslararası hukuk ve bölgesel güç dinamikleri çerçevesinde ele alınmalıdır. Ankara’nın diplomatik terminolojisine rağmen, Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 Londra-Zürih Anlaşmaları uyarınca bir egemen devlet olarak varlığını sürdürmekte, Birleşmiş Milletler tarafından tanınmakta ve 2004’ten beri Avrupa Birliği üyeliğine sahip bulunmaktadır. Bu yasal statü, Lefkoşa’ya algılanan savunma gereksinimleriyle orantılı askeri iş birliği anlaşmaları yapma yetkisi vermektedir. Bu egemenlik hakkıdır.

Hukuki çerçeveler ve savunma iş birliği

Kıbrıs’ın askeri ortaklıkları aniden ortaya çıkmadı. Ada ülkesi, kapsamlı Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri anlaşmalarıyla başlayarak savunma iş birliği ağını kademeli olarak genişletti. Washington’un 1987 silah ambargosunu 2020’de kaldırma kararı önemli bir dönüm noktası oluşturarak, Batılı güçlerle daha derin askeri entegrasyona olanak sağladı. İsrail-Kıbrıs anlaşması bu nedenle kırılmayı değil, sürekliliği temsil ediyor, bu yeni bir provokasyondan ziyade mevcut güvenlik düzenlemelerinin evrimini yansıtıyor.

Kıbrıs’ın askeri modernizasyonunun arkasındaki itici güçler bölgesel savunmanın ötesine uzanıyor. Doğu Akdeniz’in münhasır ekonomik bölgelerinde önemli hidrokarbon rezervlerinin keşfi, adayı bir enerji güvenliği bağlantı noktasına dönüştürdü. Fransız Total, İtalyan Eni, Amerikan Chevron ve ExxonMobil dahil uluslararası enerji devleri, çok milyar dolarlık yatırımları korumak için sağlam güvenlik çerçeveleri gerektiren operasyonel varlık oluşturdular.

Enerji güvenliği ve askeri varlık

Bu enerji odaklı güvenlik hesabı, kayda değer bir askeri varlık genişlemesini hızlandırdı. Baf ve Mari’daki üsler Fransız ve Amerikan güçleri için faaliyete geçirilirken, İngiltere 1960 Kuruluş Antlaşması uyarınca Ağrotur ve Dikelya’da aktif üsleri bulunduruyor. Enerji çıkarları ile askeri varlığın kesişimi, Kıbrıs’ı etkin şekilde Levant Havzası boyunca güç projeksiyonu yapan “yüzen bir uçak gemisine” dönüştürdü.

İsrail’in bu güvenlik mimarisine entegrasyonu, Türkiye-İsrail ilişkilerinin Davos ve Mavi Marmara krizleri sırasında bozulmasını takiben daha geniş bölgesel yeniden yapılanmaları yansıtıyor. Ankara’nın artan bölgesel yalnızlığı, gelişmiş Kıbrıs-İsrail iş birliği için stratejik alan yaratarak, Türkiye-İsrail yakınlaşma dönemlerinde düşünülemez olan 2010 Kıbrıs-İsrail deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasında doruk noktasına ulaştı.

İsrail’in güvenlik hesabı ve ileri konuşlandırma

Barak MX konuşlandırması çift stratejik amaca hizmet ediyor. Kıbrıs’ın hava savunma kabiliyetlerini geliştirirken, sistemler aynı zamanda Lübnan ve Suriye’den hatta İran’dan potansiyel tehditlere karşı İsrail’in savunma........

© Medya Günlüğü