menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

KARDEŞLİĞİN İNŞASI VE SORUMLULUĞUMUZ

9 0
09.12.2025

Tarihin akışı içerisinde milletlerin birbirine yaklaşmasını da, birbirinden uzaklaşmasını da belirleyen temel unsur çoğu zaman kendi öz iradeleri değil; o iradeyi manipüle eden daha büyük güçlerin sistematik müdahaleleridir. Bugün coğrafyamızda yaşanan kırılmalar, yüz yıl önce atılan nifak tohumlarının modern biçimidir. Sınırlar değişmiş, yönetimler değişmiş, çağ değişmiş; fakat bu coğrafyanın kaderini şekillendirmek isteyen emperyalist ve siyonist akıl değişmemiştir.

Ne var ki burada asıl trajedi, siyonist ve emperyalizmin varlığı değil; kendi iç anlaşmazlıklarımızın bu planı kolaylaştırmasıdır. Milliyetçiliğin kutsal bir kimlik savunusu olmaktan çıkıp birbirini yok sayan, öteleyen, küçük gören bir araca dönüşmesi, bugün yaşadığımız kopuşların en derin nedenidir. Yüz yıldır aramıza örülen duvarların önemli bir kısmı başkalarının değil, bizim ellerimizle yükselmiştir. Eğer bugün siyonist ve emperyalistler, dün bizimle olan halklarla bugün iş birliği yapıyor ve bizi kendi içimizde tehdit olarak algıladığımız kardeşlik bağlarına karşı konumlandırıyorsa, bunun tek bir açıklaması vardır: Biz kendi evimizi ihmal ettiğimiz için dışarıdan gelenin sesi daha gür çıkmaktadır.

Bu nedenle dönüp kendimize bakmak, geçmişle yüzleşmek ve geleceği yeniden şekillendirmek zorundayız. Çünkü gecmise baktigimizda şunu defalarca gördük: Aynı coğrafyada yaşayan halklar ittifak kurduğunda bu topraklar huzur görmüş, ayrıştığında ise kapılar felakete açılmıştır. Bu gerçek, sadece tarihsel bir tespit değil; bugün bizi bağlayan ahlaki bir zorunluluktur.

Coğrafyamızın kaderini belirleyen büyük kırılmaların başında Osmanlı sonrası düzenin inşası gelir. 19. yüzyılın son çeyreğinde hızlanan siyonist İngiliz, Rus, Fransız ve Avusturya siyaseti; yalnızca toprak işgali değil, zihin işgali de yaratmıştır. Özellikle Balkanlar, Kafkaslar, Mezopotamya ve Orta Doğu üzerinde kurulan milliyetçilik projeleri, “halkların özgürleşmesi” kisvesi altında yürütülmüş, fakat gerçekte büyük güçlerin çıkarlarına hizmet etmiştir.

Balkan Savaşları bunun en çarpıcı örneğidir. Yüzyıllarca komşu olarak yaşayan halklar, bir anda birbirlerinin düşmanı hâline getirildi. Osmanlı ile aynı masada oturan, aynı sofrayı paylaşan, aynı çarşıda alışveriş yapan, aynı kaderi yaşayan topluluklar; dışarıdan pompalanan milliyetçilikle birbirine düşürüldü. Sonuç mu? Balkanlar yalnızca Osmanlı’dan ayrılmadı; aynı zamanda kendi içinde de parçalandı, parçalanan her parçanın arkasında da bir büyük güç ortaya çıktı.

Bugün hâlâ Balkan siyasetinin merkezinde dış güçlerin varlığı hissediliyorsa, bunun sebebi yüz yıl önce kardeşliğin zayıflatılmasıdır.

İşte Orta Doğu.Türk, Kürt,Cerkes,Arap vb halkları arasında tarih boyunca oluşmuş siyasi, sosyal ve dini bağlar vardı. Ancak İngiltere’nin “ siyonist devlet ve milliyetçilik projeleri” üzerinden yürütülen hamleler, kadim bağları kopardı.

Bugün bazı çevreler bu süreci yalnızca bir ihanet ya da yalnızca bir siyasi tercih olarak sunar. Oysa mesele bu kadar basit değildir. Coğrafyanın çok milletli yapısı, ortak yönetim anlayışındaki aksaklıklar, merkezî idarenin güç kaybı, dış müdahalelerin yoğunlaşması ve modern milliyetçiliğin yükselişi birleşince, ilişkiler kontrol edilemeyecek bir kriz alanına dönüştü.

Bu süreçte emperyalist ve siyonistler yalnızca Arapları değil, Kürtleri, Türkleri, Farsları, Ermenileri, Rumları, her bir milleti ayrı ayrı kullanmış; her birinin........

© Mardin Life