CUMHURİYETİMİZ 100 YILDAN DAHA ESKİ VE KÖKLÜ

Cumhuriyet tarihimizin Cumhuriyeti korumaya çalışan kahramanlarla dolu olduğunu gördük. Peki biz cumhuriyeti kurarken önce hiç deney yaptık mı? Ya da soruyu tersten soralım. İlk Cumhuriyetimiz Türkiye Cumhuriyeti miydi?

Hayır... Türklerin cumhuriyet deneyimi Osmanlı'dan da eskidir.

Resmi tarih yazmasa da Anadolu’da ve Türk tarihinde kurulan ilk Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti değildir. Ve Türk devlet nizamının cumhuriyet rejimiyle tanışması Osmanlı’dan da eskiye dayanmaktadır. Bundan dolayıdır ki Türk milletinin ve Türk devlet yapısının cumhuriyet rejimini ilk defa tanıma tarihi 1923 yılı değil, 1290 yılıdır. Aslında 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin ve Türk devlet nizamının kurduğu ilelebet payidar kalacak olan son cumhuriyettir.

Evet, Moğol istilası yüzünden Horasan’dan kaçıp Anadolu'ya hicret eden Ahilerin Ankara’da 1290 yılında ‘halka ve emeğe’ dayanan bir ortaçağ cumhuriyetini kurdukları, daha da önemlisi Ankara merkezli bu Türkmen cumhuriyetinin Atatürk’ü de çok etkilediğini ve Atatürk’e ilham olduğunu resmî tarih nedense pas geçmeyi tercih eder.

Bu cumhuriyet idaresi 1354 yılına kadar bağımsız kalmış, 1354 yılında Osmanlı himayesine girmişlerdir. 1362 yılında da kendisini feshettiğini ilan etmiştir.

Ahi hükümeti bir derviş-esnaf cumhuriyeti olup bir bakıma Roma, Yunan site cumhuriyetlerine benzemektedir. Ahi Cumhuriyeti; kendi yasa ve kurallarına uyarak halka hesap veren, kendi askeri ve hukuki gücü olan bir yönetim biçimi oluşturmuştu. Daha da önemlisi, bu yönetimin “Fütüvvetname” denilen bir çeşit anayasası da bulunuyordu.

Ahi devri Türk devlet nizamının cumhuriyetle ilk temas edişidir.

Türk devlet nizamının Cumhuriyet rejimiyle ikinci defa teması ise 1365 yılında gerçekleşmiştir.

Ahilerden sonra Türk devlet nizamı, Osmanlı himayesine 1365’te giren Dubrovnik merkezli Ragusa Cumhuriyeti sayesinde cumhuriyet rejimiyle ikinci defa temas etmiştir.

Dubrovnik’e Türk kaynaklarında da (eski adıyla Ragusa) rastlanmaktadır. Bu kentte kurulu şehir-devleti olan Ragusa Cumhuriyeti Sultan I. Murad’ın tanıdığı ayrıcalık karşılığında 1365’te Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesine alınmış ve yıllık vergiye tâbi tutulmuştur.

1365 yılında Sultan I. Murad devrinde genişleyen Balkan fethi sırasında Osmanlı himayesini kabul etti. Ancak bir şartı vardı: Rejimine dokunulmayacaktı...

Ragusa’nın rejimi cumhuriyetti. Muayyen aralıklarla seçim yapılıyor, Ragusa, seçimi kazanan ekip tarafından yönetiliyordu.

Osmanlı Devleti, Ragusa Cumhuriyeti’ne bu imtiyazı tanıdı. Ve Ragusa, Osmanlı himayesine girdikten sonra da seçimlerini yapmaya devam etti. Sistem, ancak Ragusa’nın Napolyon Bonapart tarafından 1808’de işgaline kadar tıkır tıkır işledi.

Daha da önemlisi Türk tarihinde bugünkü anlamda ilk seçimler de Osmanlı’ya bağlı Ragusa Cumhuriyeti’nde yapılmıştır.

Ahi ve Ragusa deneyimleri sayesinde Türkler cumhuriyet rejimini zaten özümsemiş bir durumdaydı. 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin sarsılmayacak derecede sağlam olma sırrı da tam burada saklıdır.

Türk tarihindeki üçüncü cumhuriyet tecrübesi ise Cezayir, Tunus gibi Mağrip ülkelerindeki yönetim tarzıyla yaşanacaktı.

Bu yörelerde eyalet divanı adı verilen bir meclis idari işleri kontrol ediyordu; bu meclis, 'dayı' adı verilen bir başkanı kendi arasından seçiyordu.

Türklerin 1923 öncesi cumhuriyet tecrübesi elbette ki Ahi, Ragusa ve Mağrip yönetimleriyle sınırlı kalmayacaktı.

Türkiye Cumhuriyeti’nden 123 yıl önce ilan edilen Yedi Ada Cumhuriyeti Türklerin dördüncü cumhuriyet tecrübesi olacaktı.

1800’de Osmanlı Devleti himayesinde kurulan Yedi Ada Cumhuriyeti’nin, kapağı görülen anayasası Padişah tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmişti. Üstelik Yedi Ada Cumhuriyeti’nin başkenti Korfu’da Meclis binası bile vardı.

Yedi Ada Cumhuriyeti ile Türk devlet nizamı cumhuriyetle dördüncü defa temas etme imkanı bulmuştur.

Ayrıca Osmanlı'nın Batılı tarzda ilk modern hastanesi de aynı süreçte Yedi Ada'nın başkenti Korfu'da kurulmuştu. Bu da modernleşme sürecine yeni bir bakış geliştirmek bakımından çok önemli. Bir tanığın ifadesiyle Korfu hastanesinde her hastaya bir yatak, 4 gömlek, 2 çarşaf vs. verilmekte ve doktorlar günde iki defa hastaları ziyaret etmekteydiler. Hatta hastalara, hastalıklarına göre ayrı yemekler bile veriliyordu.

İşte bu ilginç devirde amfibi harekâtına girişecek denli denizciliğini ilerletmiş olan Osmanlı Devleti, Ruslar ve İngilizler anlaşarak “İyonya adaları” olarak bilinen Korfu, Zenta, Kefalonya, Ayamavra, İtaki Pakso ve Çuka adalarıyla Mora ve Arnavutluk kıyılarında Venedik’ten alınan adalardan bir “Birleşmiş Yedi Ada Cumhuriyeti”nin kuruluşuna katılmış ve yönetmişti. 21 Mart 1800’de imzalanan antlaşmayla Osmanlı himayesine bırakılan bu cumhuriyet, Rusya’nın kefaletinde bulunacak, Osmanlı Devleti’yle bağlantısı bir başka Osmanlı Cumhuriyeti olan Dubrovnik’in statüsüne sahip olacak, 3 yılda bir Bâbıâli’ye 75 bin kuruş cizye gönderecekti. Ayrıca Yedi Ada Cumhuriyeti’nin özel bir bayrağı da bulunacaktı. Üstelik bu cumhuriyetin bir de anayasası olacaktı. Nitekim bu anayasa Osmanlı yetkililerince hazırlanmış ve Yedi Adalıların görüşü alındıktan sonra padişah tarafından onaylanmıştı.

Ama elbette ki Osmanlı'nın çöküş sürecinde kurulan şu iki cumhuriyet yönetimini incelemeden geçmek olmayacaktır:

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti

Yrd. Doç. Dr. Kader Özlem internette halka açık bir şekilde yayınlanan makalesinde özetle şu bilgilere yer vermektedir: “Batı Trakya Bölgesi hiç şüphesiz ki Türk tarihi açısından özel bir konum teşkil etmektedir. Osmanlı Devleti’nin Dağılma Dönemi’nde büyük ve orta ölçekli devletlerin bölge üzerindeki farklı stratejileri ve buna karşılık Türk Devleti’nin ve halkının bu oyunları bozmaktaki azmi Batı Trakya’nın tarihsel ve efsanevi boyutu hakkında bize bazı fikirler verebilir. Ne var ki günümüzde halen popülaritesini koruyan ve Türk-Yunan ilişkilerinde türlü dalgalanmalara neden olan Bati Trakya’nın tarihsel süreç içerisinde incelendiğinde göze çarpan en önemli özelliği, Osmanlı askerlerinin ve bölge halkının kurdukları “Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’dir.”

Osmanlı devleti 1908’den sonra ciddi bir kriz içindedir ve Balkanlardaki varlığını, gücünü koruyamaz. Batı Trakya, 1912’de Balkan Savaşları sırasında Bulgarlar tarafından; ardından Yunanlılar tarafından işgal edilir. II. Balkan Savaşı sonunda imzalanan Bükreş Antlaşması Batı Trakya’yı böler. Bölge Osmanlılar, Yunanistan ve Bulgaristan arasında nüfuz mücadelesine sahne olur. Batı Trakya halkı, kendi iç........

© Manisa Meydan Gazetesi