Duyguları Bastırmak |
“Boş ver”, “Takma kafana”, “Güçlü olman lazım.” Bu cümleleri hayatımızın bir yerinde mutlaka duymuşuzdur. Çoğu zaman iyi niyetle söylenirler; acıyı hafifletmek, karşımızdakini ayağa kaldırmak isterler. Ancak fark edilmeden, duygulara kapıyı kapatmanın da anahtarı olurlar. Çünkü bu cümlelerin satır arasında tek bir mesaj gizlidir: Hissetme.
Bir uzman olarak şunu net bir şekilde söyleyebilirim: Bastırılan duygu yok olmaz. Sadece şekil değiştirir. İfade edilmeyen öfke bedene yerleşir, konuşulmayan üzüntü yorgunluk olur, yaşanmayan yas kaygıya dönüşür. Duygularımız, dikkate alınmadığında sesini yükselten misafirler gibidir; duyulana kadar kapıyı çalmaya devam ederler.
Toplum olarak “olumsuz” etiketini kolayca yapıştırırız. Ağlamak zayıflık, korkmak güçsüzlük, üzülmekse abartı olarak görülür. Özellikle çocukluktan itibaren pek çoğumuz duygularımızı bastırmayı öğreniriz. Ağladığımızda susturulur, kızdığımızda ayıplanır, korktuğumuzda küçümseniriz. Zamanla şunu içselleştiririz: Duygularım kabul görmüyorsa, onları göstermemeliyim.
Ancak duygular bastırıldığında kişi, kendisiyle temasını kaybetmeye başlar. Ne istediğini, neye ihtiyaç duyduğunu, nerede incindiğini fark edemez. Dışarıdan “idare ediyor” gibi görünse de iç dünyada bir karmaşa hâkimdir. Bu durum uzun vadede ilişkilerde kopukluk, kendine yabancılaşma ve psikolojik belirtilerle kendini gösterebilir.
Duygularla sağlıklı bir ilişki kurmak, onları kontrol etmek değil; onları anlamaya çalışmaktır. Öfke bize sınırlarımızın aşıldığını söyler. Üzüntü, kaybettiğimiz bir şeyin değerini hatırlatır. Korku, bizi korumaya çalışır. Hiçbiri durduk yere ortaya çıkmaz. Her duygunun bir nedeni ve bir ihtiyacı vardır.
Elbette her duyguyu her ortamda olduğu gibi yaşamak mümkün değildir. Ama duyguları tamamen yok saymakla, onları uygun bir şekilde ifade etmek arasında büyük bir fark vardır. “Şu an üzgünüm ve buna ihtiyacım var” diyebilmek, duygusal olgunluğun önemli bir göstergesidir. Belki de kendimize sormamız gereken soru şudur: Ben gerçekten güçlü müyüm, yoksa sadece hissetmemeyi mi öğrendim?
Duygularımız, düşmanımız değil; iç pusulamızdır. Onları bastırmak yerine dinlemeyi seçtiğimizde, kendimize daha yakın, daha gerçek bir yaşamın kapısını aralarız. Çünkü insan, hissettiği kadar vardır.
Bir uzman olarak şunu net bir şekilde söyleyebilirim: Bastırılan duygu yok olmaz. Sadece şekil değiştirir. İfade edilmeyen öfke bedene yerleşir, konuşulmayan üzüntü yorgunluk olur, yaşanmayan yas kaygıya dönüşür. Duygularımız, dikkate alınmadığında sesini yükselten misafirler gibidir; duyulana kadar kapıyı çalmaya devam ederler.
Toplum olarak “olumsuz” etiketini kolayca yapıştırırız. Ağlamak zayıflık, korkmak güçsüzlük, üzülmekse abartı olarak görülür. Özellikle çocukluktan itibaren pek çoğumuz duygularımızı bastırmayı öğreniriz. Ağladığımızda susturulur, kızdığımızda ayıplanır, korktuğumuzda küçümseniriz. Zamanla........