Prof. Dr. Rıdvan Canım: “Silik Fotoğraflar” Albümünün Son Karesi Merhum Hocam Prof. Dr. M. Orhan Okay’a Dair

Geçtiğimiz günlerde Hocam Orhan Okay’ı âhiret yolculuğuna uğurladık. Mekânı cennet olsun. Sizler de takdir edersiniz ki insanın, ölen birinin ardından onunla ilgili duygularını ortaya dökmesi hiç de kolay bir iş değildir… Hele o insan sevip saygı duyduğunuz, değer verdiğiniz birisi ise… Bir insan düşünün ki hayatının en az bir veya birkaç karesinde Mahir İz, Fahir İz, Hasan Basri Çantay, Gökhan Evliyaoğlu, Ferruh Bozbeyli, Rahmi Eray, Hasan Âli Yücel, Celal Hoca, Tâhirü’l-Mevlevî, A.Hamdi Tanpınar, Orhan Şaik Gökyay, meşhur sahhaf Raif Yelkenci, Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Halet Çelebi, Yahya Kemâl Beyatlı, Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin ve daha niceleri gibi bugün özellikle edebiyatla iştigal eden genç nesillerin ancak hatıralarını dinleyip, geride bıraktıklarını okumaya çalışan insanlar olmuş.. Nurettin Topçu gibi bir büyük mütefekkirin, Mehmet Kaplan gibi ciddî bir edebiyat araştırıcısının, Nihat Sami Banarlı gibi bir edebiyat tarihçisinin, Reşat Ekrem Koçu gibi titiz bir tarihçinin, hat sanatının zirve isimlerinden meşhur hattat Halim (Özyazıcı)’nın talebesi olmuş… Ve ne mutlu bana ki lisans, yüksek lisans ve doktoradan ibaret yüksek öğrenim süreci içerisinde, Erzurum’da yaklaşık 15 yıla yakın bir zaman rahmetli hocam Orhan Okay’la değişik zamanlarda derslerimiz, kültür, sanat ve edebiyat üzerine sohbetlerimiz olmuş..

Kimdi Orhan Okay? Bir insanı en iyi tanımanın yolu herhâlde yine onu bir başkasından dinlemek yerine kendi yazdıklarına bakmak olmalı… Ben de öyle yaptım… Ardında hepsi birbirinden değerli eserler bıraktı O… Ama bana göre birisi var ki o aslında tam da onu anlatır… Bu vesileyle, döne döne büyük keyifle bilmem kaçıncı kez okuduğum, onu size benden daha iyi tanıtacağına inandığım bir kitabını paylaşmak istedim sizlerle… SİLİK FOTOĞRAFLAR… (Ötüken Yay. İstanbul 2001, 204 s.) Kırkiki yıllık mutlu bir beraberliğin hatırına duyulan saygıyla, bilhassa Erzurum yıllarında bizim de bazen ablamız, bazen annemiz, bazen da hocamız olan eşi rahmetli Mübeccel Okay Hanımefendi’ye ithafla başlayan Silik Fotoğraflar, birbirinden kıymetli hâtıralardan oluşur. Ön söz dışında toplam 33 yazının yer aldığı bu anılar zinciri, aynı başlıklı bir yazıyla Vefâ Lisesi’nde başlar. Mezar taşları kadar eskimiş bir fotoğraf eşlik eder bu anılara… Fotoğraftakilerin çoğu, şimdilerde öteki âlemin sâkinleri olmuş… “Vefâ” ile başlaması da hoş bir tevâfuk olmuş… Kimler yok ki… N.Sami Banarlı, Agah Sırrı Levend, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Nihal Atsız, Reşat Ekrem Koçu, Nurettin Topçu.. İşte o yılların lise öğretmenleri..!

Bir İdealistin Ölümü, yazarın dünyasında çok özel bir yeri bulunan merhum Nurettin Topçu’ya ayrılmış… Bir ara Topçu’dan söz ederken; “Her yazısı ruhumun damarlarına şifâ verici bir ilaç gibi giren bu büyük adam…”(s.20) ifadesini kullanır ki, bu değerli insanın kendisi üzerindeki tesirini göstermesi bakımından önemlidir. Bir Meclis, Bir Hatip, Birinci Meclis’in anıt isimlerinden, faziletin, namusun, dürüstlüğün, millî hakimiyetin, demokratlığın yılmaz ve yürekli savunucusu Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Ulaş’ı anlatır… Millî Marş Şairinin Dostu ‘nda, yazarın meşhur ve merhum âlimlerimizden Hasan Basri Çantay’a dair anıları yer alırken, merhum Rahmi Eray’a ayrılan bölüme; Bir Sevgi ve Merhamet Abidesi başlığını uygun görmüştür Okay Hoca…

Kalabalıklarda Bir Yalnız Adam’ın adı, istiklâl şâiri Âkif’tir… Âkif’i, bu aziz insanı O’nun dilinden dinlemek ne kadar güzel… Osmanlı ve Cumhuriyet Arasında Bir Hoca, renkli bir enfiye tiryâkisi, sevimli bir rüya tabircisi Mahmud Celâleddin Ökten yani meşhur Celâl Hoca’dır. İmam-Hatip okullarının açılış macerası içerisinde Celâl Hoca’nın hasbî çabalarını okurken, o günden bugüne mantalite olarak çok da fazla bir değişimin olmadığını üzülerek görüyor insan…

Kazan Türklerinden Bir Velî, bir fazîlet ve ferâgat âbidesi olan Abdülaziz Bekkine’den başkası değildir. Gerek hocası Topçu ve gerekse Okay’ın kendisi bu hârikulâde insanın, bu garip yolcunun büyüleyici dünyasına kendilerini kaptıranlar arasına girmişlerdir. Zarif Bir Mesnevihan, edebiyatla az çok ilgilenen hemen herkesin tanımakta güçlük çekmeyeceği bir isim; Tâhir Olgun, yani Tâhirü’l-Mevlevî’dir… Yıllardan l948, Okay, Lise 2 talebesidir… Vefâ Lisesi’nde… Tahirü’l-mevlevî, Süleymaniye Camiinde mesnevi dersleri vermeye başlar. Bu derslerin müdavimlerinden biri de Orhan Okay’dır… O’na kulak verelim: “Dersler bir süre ilerledikten sonra o sıralarda Sultan Ahmed Camii’nin baş imamı olan Sadettin Kaynak da devama başladı. Tahirül’mevlevî, yukarıda zikrettiğim kıtayı okuyup derse son verdikten sonra gözleriyle cemaat arasında Sadettin Kaynak’ı arar, onu görünce “Sadettin Bey, bir aşr-ı şerif lûtfeder misiniz” derdi. Epeyce şişman gövdesiyle bağdaş kurup oturmakta olan Sadettin Kaynak da bu rica üzerine dizleri üzerinde güçlükle doğrulur, iri ve biraz patlak gözlerini devire devire bir aşır okurdu. Her dersin sonunda cemaat dağılırken ben de özentiyle Tahir Olgun’un yanına yaklaşır, elini öperdim. O zaman, yaşınız ne olursa olsun, o da eğilip sizin elinizi öperdi. Bunun bir mevlevî âdâbı olduğunu o sıralarda öğrenmiştim.” (s.68)

Anıların bir başka penceresi, hocaların hocası, Türkiye’de metin şerhi geleneğinin büyük ustalarından Ali Nihat Tarlan’ın dünyasına açılır. Şehzâde Hocası başlığı altında dile getirilen hatıralar arasında ön plâna çıkan onun şehzâde hocalığı olur. Bu şehzâde ise Sultan Beşinci Murad’ın torunlarından Ali Vâsıb Efendi’dir. Büyük Hoca’nın Hatırasına adanmış yazı Mehmet Kaplan’a ayrılmıştır…

İki Ölüm Yıldönümünde İki Mizac başlıklı yazının konukları Tanpınarla birlikte yine Kaplan Hoca olmuştur… “İkisi de hocamdı” cümlesiyle başlayan anılar zincirinin bu halkasında, her iki insan için ortaya dökülen satırlarda büyük bir hayranlık ve saygı duygusu sezilir… Köprülü Mektebinden Bir Edebiyat Tarihçisi, yine bir büyük isim, hocalarından Nihad Sami Banarlı’dır bu kez… İşte o unutulmaz edebiyat öğretmeninin Okay’ın dilinden........

© Maarifin Sesi