Küresel Eğitim Sömürüsü

Avrupalıların Afrika ve Amerika’daki eski sömürgelerinde kullandıkları temel araçlardan biri eğitimdi. Misyoner okulları aracılığıyla, sömürgeleştirdikleri toplumlara kendi dillerini, dinlerini ve “medeni” değerlerini dayatıyorlardı. Aynı zamanda halka, kendi tarihlerinin ilkel ve inançlarının bâtıl olduğu öğretiliyordu. İtiraz etmek neredeyse imkânsızdı; her karşı çıkış, fiziksel ceza veya toplumsal dışlanmayla bastırılırdı.

Günümüzde ise modern sömürgecilik çok daha incelikli ve etkili bir yöntem izliyor; bu nedenle de kalıcı. Artık silah zoruyla değil, “kalite”, “akreditasyon”, “küresel standartlar” ve “geleceğin becerileri” gibi kavramların arkasına saklanan retoriklerle işliyor. Yeni sömürgeci, misyoner kisvesi yerine “danışman” veya “mentor” rolüne bürünüyor ve yüzündeki “senin iyiliğin için buradayım” ifadesiyle yaklaşıyor.

Modern eğitim sömürgeciliği, öğrenciyi, öğretmeni ve akademisyeni “güçlendirdiğini” iddia ederken, aslında onları küresel piyasanın görünmez kurallarına tabi kılıyor. “Özgürlük” vaadiyle, standartlaştırılmış bir kalıba sokuyor. Eskiden kendi dışındaki insanı “barbar” olarak gören sömürgeci, şimdi onu “müşteri” olarak tanımlıyor ve böylece sisteme gönüllü katılımını sağlıyor.

Son yüzyılda öne çıkan “öğrenci merkezli eğitim” anlayışı, öğrenciye “kendi hızında öğrenme” özgürlüğü tanıyor gibi görünse de, nihai hedef genellikle dünya çapında geçerli sertifikalar, İngilizce yeterlilik ve çok uluslu şirketlerde aranan “takım çalışması”, “problem çözme” gibi standart yetkinliklerle sınırlı kalıyor. Bu, Paulo Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisinde eleştirdiği “bankacı eğitim modeli”nin daha gelişmiş bir versiyonudur. Eskiden bilgi doğrudan öğrenciye yüklenirken, şimdi önüne sunulan sınırlı bir “menüden” seçim yapması isteniyor. Ne var ki, menüyü........

© Maarifin Sesi