Türkçe’mizin Kısa Tarihi, Bozulma ve Yabancılaşması

2008 Yılı 23. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Araştırması Komisyon Raporu’na Göre:

En az 2000 yıllık tarihî bir geçmişi olan Türkçemiz, Ural-Altay dil grubunun Altay kolunda yer alır. Altay dil ailesine giren başlıca diller, Türkçe, Moğolca, Mançuca ve Tunguzcadır. Son zamanlarda Korece’yi de bu gruba dâhil eden dil bilimciler vardır.

İlk Türkçenin Hint-Avrupa dilleri dâhil birçok dili etkilediği bilinmektedir. Belki de ilk yazı sistemini geliştiren Türkler ve diğer Asyalı kavimlerdi. İngiltere’de 11. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Anglo-Saksonlar gerçekten geri bir kavimdi. Ottan evlerde yaşıyorlardı. O dönemlerde bizim edebiyatımız ise şaheserlerini ortaya koyuyordu. Yunus Emreler, Hacı Bektaşlar, Hoca Ahmet Yeseviler güzel Türkçemizle güzel edebiyat ürünleri veriyorlardı.

Türkçe, 12 milyon kilometre karelik geniş bir coğrafi alanda konuşulması açısından da dünyanın en büyük dillerinden biridir. Bütün bu alanlarda konuşulan Türk dilinin biri Yakutça diğeri Çuvaşça olmak üzere iki uzak lehçesi vardır. Bu lehçeler yüzyıllar boyunca birer konuşma dili olarak kullanılmıştır. Bugün her iki lehçe de Kiril alfabesini kullanmaktadır.

İlk yazılı belgeleri MS 5. yüzyılda başlayan ve tarih boyunca çeşitli şaheserlerin yazımında kullanılan dilimiz, bu uzun ve verimli geçmişine rağmen yeterince işlenmediği ve korunmadığı için, günümüzde sahip olduğu anlatım imkânları oranında bilinmemekte ve dilimizin bu gücünden faydalanılamamaktadır. Türkçeyi gücü oranında tanımayan, bilmeyen veya kullanamayanlar da zaman zaman başka dillerle karşılaştırarak fakir bir dil gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Anlatım gücü, gerçek kelime hazinesi göz önüne alınmadan yapılan bu karşılaştırmalarda Türkçenin aleyhine sonuçlar çıkarılmaktadır.

Tarihî süreçte Türkçenin yabancı dillerden etkilenmiş olması, dilimizin yapısını ve milletimizin o dönemlerdeki kültürel ve sosyolojik durumunu bilmeyen veya bunu göz önüne almayan kişilerce Türkçenin fakirliğine dayandırılmaktadır.

Tarih boyunca çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, farklı bölgelerde çeşitli devletler kurmuş olan milletimiz, tabiatıyla bu bölgelerdeki milletlerle kültür alışverişlerinde de bulunmuştur. Bu durum dile de yansımış, Türk dili ile bu milletlerin dili arasında çok önemli oranlarda alışveriş olmuştur.

Dünyadaki yaklaşık 4000 dilden, aralarında Türkçenin de bulunduğu sadece 118 dil, bugüne kadar devlet dili olma şansına sahip olmuştur.

Tarihimizde Türkçenin bilim dili olarak da kullanıldığını gösteren pek çok örnek vardır. 1072’de Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Divanü Lügat-it Türk’te yer alan kelimelerin sayısı 8624’tür. Bu kelimelerin içinde çok sayıda Türkçe tıp terimi de bulunmaktadır. Oysa aynı dönemde hazırlanmış bir Latince-İngilizce sözlükte yer alan kelime sayısı 3000’dir. Türkçedeki kelime sayısı, bu dönemde, İngilizcedeki sayının yaklaşık üç katı kadardır. Üstelik Kaşgarlı Mahmut, eserinde, canlı dilde yaşamayan ve Türkçe kökenli olmayan kelimelere yer vermediğini de belirtir.

Türkçe söz varlığı açısından da dünyanın güçlü dilleri arasında ön sıralarda yer almaktadır. İngilizlerin 650 bin kelimelik sözlükleri bütün yazar ve coğrafi yer adlarıyla bu rakama ulaşırken Türk Dil Kurumunun Güncel Türkçe Sözlüğü sadece kelimelerle 112.000’dir. Yazı dilimizin söz varlığı bilim ve sanat terimlerimiz, Derleme Sözlüğü’ndeki 130.000 söz, deyimlerimiz, atasözlerimizle dilimizin söz varlığının 700.000 kelimeye ulaştığı görülmektedir. Dünyada böylesine zengin bir söz varlığına sahip ikinci bir dil yoktur.

Ahenkli bir dil olarak Türkçe

Türkçe, edebiyat dili olmak için de oldukça elverişli bir dildir. Türkçede nazma benzeyen atasözü, deyimler hazinesi oldukça zengindir. Hatta Orhun abidelerini inceleyen bazı bilginler, bu abidelerdeki yazıların şiir olabileceğini söylemişlerdir. Türkçenin şiirsel üslubundan kaynaklanan bu durum, güzel Türkçemizin şiirselliğini gösteren bir örnektir. Asırlardır güzel Türkçe ile yazılmış eserler, tüm dünyada Türkçenin yayılmasına katkı sağlamışlardır.

Eski Anadolu (Eski Türkiye) Türkçesi

Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan sonra XIII. yüzyıl başlarından XV. yüzyıl sonlarına kadar Anadolu ve Rumeli bölgesinde devam eden, Oğuzca temelindeki Türkçedir. Dil yapısı bakımından, Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Irak’taki Türkçe de buraya katılır. Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur.

Osmanlı Türkçesi

Osmanlı Türkçesi 13-20. yüzyıllar arasında Anadolu’da ve Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yerlerde yaygın olarak kullanılmış olan, özellikle 15. yüzyıldan sonra Arapça ve Farsçanın etkisinde kalan Türk yazı dilidir. Osmanlıca; Arap alfabesine, Fars ve Türk dilinden yeni sesler ilavesiyle oluşturulmuş, uzun tarihi boyunca kendine has özelliklerle geliştirilmiş, farklı yazı türleriyle bir sanat hâline getirilmiş, kelime hazinesi günümüz Türkçesi ile kıyaslanamayacak kadar zengin bir yazı dilidir. Bilimsel alanlarda Tarihî Türkiye Türkçesi denilmektedir. Türkçeden ayrı bir dil değildir. Dönemine ve kullanım alanına göre içinde az ya da çok Arapça ve Farsça unsurlar bulunsa da bugün Latin harfleriyle yazılan Türkçenin Arap harfleri ile yazılmasından ibarettir.

Osmanlı Devleti, sınırları içine aldığı pek çok milletin dilinden de yeni kelimeler alarak onları millileştirmiştir. Bu durum Türkçenin........

© Maarifin Sesi