Ben onu ilk defa 1984 yılında İbrahim Halilullah Camii önündeki mitingte gördüm. Henüz 14 -15 yaşında bir lise öğrenesiydim. Meydanda büyük bir kalabalık. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa o günlerden kulağımda kalan şu cümleleri hala unutmuyorum:
“Bu Hallo sizin içinizden çıkmış. Bu Hallo Halepli Bahçe’de sizin gibi kehke (simit) satmış. Bu Hallo Koşu Meydanında sizin gibi su satmış…”
Bu sözlerden sonra büyük bir alkış tufanı. Ardından dini söylemleriyle kitlenenin gönlüne girecek cümleler kuruyor, kendini şehrin ruh mimarı İbrahim Peygamber ile özdeşleştirip, karşı tarafı “Nemrudi” gösteriyordu. Seçimlerde sloganlar önemliydi.
Laiklik ve irtica adı altında halkın ezilmesi dini söylemleri daha anlamlı güçlü kılıyordu. Çelik işte bunu görmüş, siyasi söylemini bunun üzerine oturtarak güçlü hitabetiyle 1984 seçimlerine damgasını vurmuştu.
Özal’ın ezici çoğunlukla mahalli seçimleri kazandığı 1984 seçimlerinde Urfa, farklı bir siyasi refleks gösterip Refah Partisi’nden İbrahim Halil Çelik’i Belediye Başkanı seçmişti. Çelik özgüveni ve sert söylemlerini Başkan olduktan sonra daha sert bir şekilde dile getirdi. “Urfa’ya kerhane açtırmam!”, “Yahudileri Urfa’ya sokmam!”, “Ben laik değilim”, “Ben Atatürkçü Değilim” sloganlarıyla milyonların gönlüne girip Efsane Başkan olmuştu.
Milletvekili olduğunda ise Türkiye Büyük Meclisinde Kur’an’a yemin edeceğini söyleyerek Türkiye’nin gündemini belirlemişti… “Siyaset ve Kitaplar Arasında” laikliğin Demokles kılıcı gibi sallandığı bir dönemde sisteme meydan okuyan, Türk siyasetine damgasını vurmuş efsane bir Başkanın hatıralarını içeriyor.
İsmail Sert’in nehir röportaj olarak kaleme aldığı kitapta İbrahim Halil Çelik’in çocukluktan gençliğine, Belediye Başkanlığından Milletvekilliğine kadar olan süreci anlatıyor. Aslında kitap yalnızca Çelik’in hayatını değil aynı zamanda Türkiye’nin son kırk elli yıllık siyasi macerasını da ortaya koyuyor. Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümü “Tezharap’tan İstanbul’a yol gider” başlığı altında çocukluğunu anlatıyor. “Tezharap” Çelik doğduğu köyün adı. Haraptar birbirinin tersi iki köy. Bu köy ismi bana “Züğürt Ağa” filmindeki “Haraptar” köyü Urfa’nın komik, Tezharap köyü ise trajik yüzüdür.
İlki trajedi ikincisi komedidir.
1980’lerda Türkiye Haraptar gerçeğini gülmüş, 90’larda ise Tezharap gerçeğiyle yüzleşince trajedi yaşamıştır. Keşke Tezharap’ın da marabalık üzerinden filmi yapılsaydı. Düşünün bir kere Tezharap köyünden çıkan yetim ve öksüz bir çocuk İstanbul’da yükseliyor. Ankara’da siyasetin merkezinde adından bahsettiriyor.
Oysa Haraptar’dan çıkan Ağa İstanbul’da maraba durumuna düşüyor.
İşte Çelik’in çocukluğuna baktığımızda bir yükseliş, bir başarı, bir kahramanlık hikayesi görüyoruz. Çelik’in çocukluğu İsmail Sert’in ifadesiyle “Kızının kayınbiraderine gönül düşürmüş dul annesinin evliliğine içlenip, utancından ince hastalığa yakalanmış, verem olduğunu bile bile, ölümü göze alarak çocuğunu doğurmuş, ölmeden önce tek çocuğunu annesinin büyütmesini vasiyet etmiş bir anne. Annesiz........