“Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor”
Turgut Uyar
Ezoterik öğretilere göre; hiçbir şey ne tam kötü ne de tam iyidir. Her beyazın içinde bir nokta siyâh, her siyâhın içinde de bir nokta beyaz vardır.
Metafizik Düşünceler’de Spinoza, şöyle diyor: “İyi ile kötü sadece göreli olarak söylenebilir. Tek başına ele alınan bir şeye ne iyi ne de kötü denilebilir. O şey ancak bir başka şeyle ilişki içinde ‘yararlı’ ya da ‘zararlı’ olması bakımından iyi ya da kötü olabilir.”
Ahlâk felsefesinde pratik aklın ilk emri; kötüden uzak dur, iyiye yaklaş. Bîrûnî’nin işaret ettiği gibi kötülüğü bilmeyen ondan sakınamaz, iyiliği bilmeyen ona ulaşamaz.
O halde… İyi nedir, kötü ne?
Filozofların işi tam da burada başlıyor. İyi davranışın temelindeki güdü nedir? İyi olan şey, davranışın sonucu mu yoksa kendisi mi? Bütün insanlar için geçerli olan bir iyi tanımı var mıdır? İşte bu suallerdir ki, ahlâk filozoflarını uğraştırıp durmuştur.
Nedir iyi ve kötü?
İngiliz romantik şâir Blake’in nezdinde; iyilik cennettir, kötülük ise cehennem.
Spinoza’da iyi, insanın elde etmek istediği, kötü ise kaçındığı şeydir. Bacon’da ise iyi, “faydalı” kavramı ile örtüşüyor. Hep iyiyi hedefleyen, bu uğurda baldıran zehrine razı gelen Sokrates, iyinin içeriğinin ne olduğunu kesin olarak belirtmiyor. Ona göre; iyiye yönelmeli, iyiyi gerçekleştirmelidir. İşte o vakit erdemli olunur.
İbn Arabî’ye göre; var olan her şey mutlak hayr olan Allah’ın tecellisidir. Ve görecelidir, iyi kötü. Onun nezdinde, âlemdeki bütün güzel, faydalı şeylerin kaynağı Rabbin cemâl isimleri; kötü, çirkin, muzır diye nitelediğimiz şeylerin kaynağı ise celâl isimleridir. Zıtların dinamik dengesi yani…
“Zıtlar birleştiğinde ‘Zat’ zuhur eder.” diyor İbn Arabî. Hakîkatte Allah hem Cemîl hem Celîl’dir, hem rahmeti hem gazabı bol olan; hem lütuf sahibi hem ceberut sahibidir ve hem yakın hem uzaktır. Tüm çatışan nitelikler, tüm zıtlar O’nda birleşmiştir.
Tasavvuf ehlinin “küllî denge” diye yorumladığı meseleye İbn Sînâ, “muhteşem dizayn” açısından bakıyor. Bu âlemde iyinin hâkim olduğunu, kötülüğün ise gül ağacındaki diken hükmünde bulunduğunu söylüyor.
Onun nazarında kötülük, kemal yokluğudur. Ve kendi başına müstakil bir varlığı yoktur. Tanrı’yı saf, nihâî iyilik, mutlak ve değişmez diye niteleyen Augustinus gibi kötülüğü, iyiliğin yokluğu diye tanımlıyor İbn Sînâ. Tıpkı entropi yasasında olduğu gibi iyilikler var olunca kötülükler dağılıyor. Aydınlık gelince karanlığın dağılması misâli.
İyi olmak, kötülüğe soylu isyandır! Evet Mario Levi’nin dediği gibi onca kötülüğün hakimiyet kurduğu bir dünyada iyi olmayı seçmek bir isyandır!
İçimdeki putları devir!
“İbrâhîm!” diye bir nidâ yükselir Âsaf Hâlet’ten. İsyanın sesidir bu: “İçimdeki putları devir!” Bu sesleniştir ki bizi mistik bir âleme........