Elveda Ey Mâh-ı Rûze, Merhaba Ey Mâh-ı îd

“Topa beş dakika var. Ortalık kararıyor. Mahalleden saka geçti, arkasında su tulumu ile ciğerci geçti, arkasında mahallenin bütün Sarman ve Mestanları ile turşucu geçti, en gür sesi ile: Lahana, biber turşusuuuu …

Bir an sessizlik. Çiseleyen yağmur durmuş. Hava gazcı, köşedeki feneri yaktı. Islak kaldırıma yayılan solgun, rüyalı bir ışık. Evlerde de kafeslerin arkasından lambaların parıltısı sızmakta. Bir perde aralandı, bir pencere yarı açıldı ve başörtülü bir kadın başı göründü:

– Kız koş, baban geliyor, çıkınını al! …

Sabırsızlıkla beklenen evin damadı, iftara soluk soluğa yetişmiştir. Elinde, sarı ve kırmızı uçurtma kağıtlarına sarılı sıcak pidelerle çörekleri sicimlerin ucundan hafifçe sallayarak açılan kapıdan içeriye dalıyor. Kayınbaba emekli bir ihtiyar, sofraya. oturmuştur. Damat telaşla yemek odasına giriyor ve titrek bir sesle özür diliyor:

– Fırının önü o kadar kalabalıktı ki efendim … Evin büyüğünde eli ile nazik bir işaret. Ev halkı da sofrada yerlerini alıyorlar. Bir dakika sonra gümmmm … İftar topu .”

Yukarıdaki satırlar hecenin beş şairinden olan Halit Fahri Ozansoy’un “Eski İstanbul Ramazanları” kitabından alınmıştır. Şairimiz çocukluğundaki ramazanları, mahalle yaşamını özlemle anlatır kitapta. Ondan üç kuşak sonra çoğumuz da eski........

© Maarifin Sesi