“Derviş Gâzîler, Gâzî Alperenler, Sarıklı Mücahitler, Kurtuluşun ve Kuruluşun Manevî Mimarları…” Hangi sıfatlarla yâd edilirlerse edilsinler o İnsan-ı Kâmiller, bir devre mühürlerini basmışlar, irfan ufuklarını kuşatmakla kalmamışlar, ruh hamurkârı kâmetler olarak gönüllerde taht kurmuşlardır. Sadece iki misâl bile herhalde maksadı bütün yönleriyle şerh etmeye kâfidir.
İngiliz Intelicens Servisi’nden Haron Armstrong şöyle bir itirafta bulunur: “Bizler Türk din adamlarının bu mevzularda faal rol oynayacaklarını asla tahmin etmiyorduk. Araştırmalarımız, Türk mukavemet menbalarının meydana çıkarılması yolunda müsbet bir netice vermeyince ısrarlı ihbarları değerlendirerek tekkeler, mescitler, camiler gibi dini müesseseler üzerinde yoğunlaşarak din adamlarını takip ve kontrole başladık. Elde ettiğimiz malûmat ve hakikatler bizleri hayrete düşürdü. Bunlar münhasıran telkinlerle ve maneviyatı yükseltmekle iktifa etmemişler, fiilî olarak direniş teşkilâtları içinde bizzat vazife almışlardı. Halk üzerinde tesirleri fevkalâde olduğundan üzerlerine aldıkları vazifeleri muvaffakiyetle ifa etmişlerdi.” (Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara 1973, s. 280.)
Mustafa Kemâl Paşa, bu büyük hizmete karşı takdirlerini şu sözlerle ifade eder: “Sarıklı din adamlarının, imam ve müezzinlerin, kürsü vaizlerinin medrese hocalarının, tekke mensuplarının Millî Mücadele’deki hizmetlerini şükranla yâd etmeyi bir vazife bilirim. Bunlar dinî mefkureler şevki ile Millî Mücadele’nin muvaffakiyetine cân u gönülden çalışmışlardır. Bu çetin yılların hatıraları anlatmakla bitmez. Millî Mücadele yıllarında vatana hizmet eden din adamlarını ölmüşlerse rahmetle, yaşıyorlarsa minnetle anarım.” (Sami Ateş, Atatürk Anadoluya Geçince, Ankara 1991, s. 142; Recep Çelik, Milli Mücadelede Din Adamları, II, İstanbul 1999, s. 246.)
Bu ifadelerin üzerine artık söz zaittir…
Ve o kahramanlardan biri de Millî Mücadele’nin sarıklı mücahitlerinden Yozgatlı Müftü Hasan Hilmi Efendi’dir Hasan Efendi, çevresinde Demli Molla diye meşhur, alim, şair ve bahadır bir zattır. Bu kubbede bir hoş sadâ bırakmış ve her dem canlı hatırası ile milletin hafızasında silinmez yere sahip kâmil bir insandır.
Hasan Efendi, Sorgun’a tâbi Ahmetfakılı Köyü’nde 1887’de dünyaya gelir. İlme ve irfana meraklı bir zat olan İsmail Hakkı Efendi’nin oğludur.
Hasan Efendi’nin tahsili babası tarafından Yozgat’taki medreselerde başlatılır. Bir zaman sonra da Kayseri’ye........