Bilal Kemikli ile Ramazan Sohbetleri: Ramazan Edebiyatı

Mükemmellik tekâmüle manidir, hiçbirimiz mükemmel değiliz eksiklerimiz, kusurlarımız var. Eksikliklerimizle gideceğiz bu yüzden kimseyi küçük görmeden, hâkir görmeden hakikati söylemenin yolunu aramamız gerekir. Bu hadisi şerifi ben bu minvalde yorumluyorum. Evet dostlarımızın kusurlarını uygun bir lisanla söyleyelim ama ulu orta herkesin kusurunu söylemeyelim kusuru söylemek yerine Mevlâna’nın dediği gibi gece olalım. Çünkü o kusur bizde var olan bir kusurdur gördüğümüz bir kusur söz gelimi ben Ömer Bey kardeşimde gördüğüm bir kusur varsa Ömer Bey evladımız da olan o kusur hakikatte bende var olan bir kusurun yansımasıdır. Kendimi tamir ettiğimde bu evladımıza da yansıyacak onun da kendini tamir etmesine katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum. Hasılı kusur görmek kolay bir iştir.

Serap Hanım: Hocam çok teşekkür ediyorum sizi tanıdığımıza çok memnun olduk. Soruma gelecek olursak günümüzde Ramazan ayının o sanat ve edebiyat kısmını çok göremiyoruz. Niçin Ramazan ayında yer alan mâni ve şiir gibi değerlerimizde devamlılık sağlayamıyoruz. Bir sonraki nesle aktaramamamızın sebebi nedir?

Prof. Dr. Bilal Kemikli: Tabii bunun çeşitli amilleri var. Sadece Ramazan ile sınırlı değil; şehirleşme, göç ve insanların tarımdan uzaklaşması gibi amiller de etkili olabilir. Bu tür maniler bilhassa köy kültürü ve toprakla alakalıdır. İnsanlar beraber çalıştıkça daha bağlı ve kenetlenir hale gelirler, çünkü ortak çalışma önemlidir. Bunun yanı sıra son dönemlerde hızla artan medya imkanları da etkilidir. Hemen herkesin cebinde taşıdığı cep telefon birer televizyon mesabesindedir. İnsanlar isteklerini, ihtiyaçlarını farklı yollarla ve farklı mecralardan karşılamakta, dolayısıyla insanların düşünüp edebiyat, sanat üretecek yahut bu dini muhtevalı edebiyatı sanatı canlı kılacak zamanı da kalmıyor.

-Mahyalardan biraz önce söz ettik mahyalar artık elektronik olarak yazılıyor. Eskiden bir meslek olarak icra edilir ve insanlar maişetlerini bu şekilde elde ederdi. Şimdi daha farklı bir boyut kazandı. Haliyle edebiyatımızın bu şekilde evrilmesi de pek tabii bir durum. Bir başka deyişle yaşadığımız çağın sosyolojisine uygun bir şekilde edebiyat gelişiyor. Edebiyat, fikir ve sanat yaşanan çağın sosyolojisiyle, zamanın ruhuyla yakından alakalıdır. Zamanın ruhuna, sosyolojiye uygun edebi eserleri, sanat eserleri üretmemiz gerekir. Fakat burada da sınıfta kalıyoruz, sınıfta kalmamızın sebebi ise son iki asırdır dini eğitim alanları ya da muhafazakâr camia bu sanat olayının tamamen dışında kaldı. Edebiyat ve sanat ile uğraşmak lüzumsuz bir iş, lafügüzaf olarak görüldü. Neyi üfleyen birinin düdükçü olarak nitelendirilmesi, kudüm çalan birinin davulcu olarak görülmesi özetle musikiyle sanat, edebiyatla ilgilenenleri tahkir eden bir dil gelişti. Bu dil bizim gençlik dönemimizde bariz olarak fark ediliyordu. Roman, hikâye okumayı lüzumsuz gören bir anlayışımız vardı ve bu yeni yeni yıkılıyor, henüz tam da yıkılmış değil. Yeni nesil kanaatimce hepiniz Ömer Emre’nin yaşlarındasınız. (25-30)

Sizin nesliniz bize göre biraz daha farklı, peki sizin neslinizdeki sorun ne?

-Edebiyat geleneği kendisine bir şeyi dert edinen insanların bu alanda eserler ürettiği bir alan olmuştur. Bu sebepten edebiyat, sanat bir dert meselesidir sadece edebiyat değil resim bile bir dert meselesidir Asıl mesele bir şeyin ıstırabını çekmek bir şeyin derdiyle hemdert olmaktır. Şimdiki dertlere bakıyorum gençler sizi bilemiyorum bakın sizin ne kadar güzel bir derdiniz var bir araya gelip bir şeyler okuma ve kendinizi geliştirme arzusundasınız. Ancak, çoğu insanın dert diye nitelendirdikleri şeyler, zamanla önemsiz hale geliyor. Bu bir derttir, kendimizi geliştirelim diyorsunuz ama çoğu insana bakıyorum dert dert diye nitelendirdikleri şeyler zamana bıraksa hallolacak türden dertler aslında dert hükmünü bile almayan şeyler.

Peki dert nedir?

Dert insana faydalı olmanın yolunu aramaktır. Dert düştüğümüz yerden kalkabilmeyi gerektirir. Şu anda düşmüş durumdayız; benim şu andaki temel derdim Gazze, Doğu Türkistan’dır. Peki Gazze ve Doğu Türkistan düştü diye ağlamak mı gerek hayır bilakis neden düştük, nasıl ayağa kalkabiliriz gibi soruların peşine düşerek çözüme giden yolu bulmak derdin dermanını aramak demektir. Düşünmek de düşmekle alakalıdır düşen kalkmak için çaba sarf edecek işte bu çabaya biz düşünmek diyoruz, düşünme eylemi budur. Sanat da o zaman ortaya çıkıyor sen sanatla ilgilenmezsen onu küçük görürsen üretemezsin sanat kültürdür, kültür ve sanat yumuşak güçtür. Milletler bugün o kültür ve sanatla dize getiriliyor yahut kendi çizgisinden uzaklaştırıyor, dönüştürülüyor. Biz tabii bir zorunlu kültür değişim süreçleri yaşadık bunların hepsini burada anlatmam mümkün değil. Mutlaka Mümtaz Turhan’ın Garplılaşmanın Neresindeyiz?, Kültür Değişmeleri Sosyal Psikoloji Bakımından Bir Tetkik gibi kitaplarını, keza Yılmaz Özakpınar’ın Bir Medeniyet Teorisi Kültür ve Medeniyete Yeni Bir Bakış, İslam Medeniyeti ve Türk Kültürü gibi kitaplarını okumanız........

© Maarifin Sesi