Freud’un, ödünç aldığı çaydanlığı kırık bir şekilde geri veren adam örneği meşhurdur. Adam, çaydanlığı kırmanın sorumluluğunu üstlenmemek için birbiriyle çelişik bahaneler ileri sürer: Çaydanlığı hiçbir şekilde ödünç almadım, çaydanlığı ödünç aldığımda zaten kırıktı, çaydanlığı geri verdiğimde sapasağlamdı. İlk bakışta bizden uzak ve trajik görünen bu tablonun sorumluluk kaçkınlarından geçilmeyen ülkemizi ziyadesiyle gösterdiğini kaydetmek durumundayız. Bir şey yokmuş, bir tuhaflık yaşanmıyormuş, ortada sorumluluktan sıvışmak için sayısız çelişki önümüze yığılmıyormuş gibi davranamayız. Bu gerçeklikle yüzleşmeden meselelerimizi konuşmak mümkün değil.
Türkiye’de problem, zannedilenin aksine, sorunlarımızın baş edilemez ölçekte büyük olması ile ilintili değil. Problemlerini çözmek için kendisini sorumlu gören bir bakıştan, yaklaşımdan yoksunuz. Ne samimiyetimizden ne de ciddiyetimizden bahsedebiliriz. Tarihi, bugüne mazeret yığacağımız bir ambar gibi gören yaklaşım içinde akıl-ruh tutulması yaşadığımız sürece ne bugüne ne de yarına seslenecek bir performans sergileyebiliriz. Bu platformda uzun süredir dikkatleri üzerine çekmeye çalıştığımız eğitim-öğretim alanında yaşananlar bunu biteviye teyit ediyor.
Yeni bir eğitim-öğretim yılına giriyoruz. Geçen eğitim-öğretim yıllarımızın niye öyle geçtiğini muhasebe eden bir durum yaşamadık. Çaydanlığın niye kırık geldiğini konuşmak istediğimizde MEB’den birbiriyle alakasız sayısız beyan ve çözümleme geliyor.........