Küçük bir sahil beldesinde yaşıyorum. Dostlarımın tamamına yakını emekli.
O kadar emekli bir araya gelince de konu ister istemez gelip “geçim sıkıntısı”na dayanıyor.
Ve neredeyse her günümüz, aynı şikayetle son buluyor:
“Örgütlü değiliz arkadaş... Yoksa!”
Tamam; örgütlenmek gerekir de nasıl?
Şu küçücük beldede bile herkes ayrı bir imparatorluk; kimse burnundan kıl aldırmıyor
Çoğu eski solcu ama fraksiyon çatışmaları, 44 yıl önce nerede kaldıysa, burada aynı yerden devam ediyor...
★★★
Hiç konuşmayan, genellikle dinlemeyi tercih eden emekli sağlıkçı bir arkadaş geçenlerde “Sen ne düşünüyorsun?” diye soran bir başka arkadaşa yanıt verirken Türkiye için umut olacak “örgütlenme” formülünü açıkladı:
“Ne düşüneceğim. Bıçak kemiğe dayansın, birikmiş birkaç kuruşum var o da bitsin diye bekliyorum...”
“Bitince ne yapacaksın?”
“Yazın sahile götürüp oturduğum beyaz plastik koltuk var ya...”
“Evet... Ne olmuş o koltuğa?”
“İşte onu alıp bankamatiğin önüne gidip oturacağım. Gerekirse battaniyeye sarılıp o koltukta uyuyacağım ama maaşıma insanca zammın yapılacağı güne kadar da kalkmayacağım.”
“Tek başına mı?”
“Tek başıma... Ama bankamatiğin önü benim babamın yeri değil ya; benimle aynı derdi yaşayan herkes sandalyesini alıp buyursun gelsin, bana ne?”
“Sonra...”
“Bakarsın sayımız çoğalır... Kaldırıma sığmaz, ana caddeye........© Korkusuz