Garantörlük Çağı: Budapeşte’nin Gölgesinde Denge, Altının Yeniden Sözü
Bugün uzun bir yazı yazacağım.
Çünkü mesele sadece siyaset değil; cüzdanımızdaki para, evimizin elektriği, çocuğumuzun geleceği… Kısacası güven.
Putin–Trump buluşması Budapeşte’de konuşuluyor. Üzerine bir de “Türk F‑16’ları koruyacak” söylentisi eklendi. Doğru mu, değil mi, göreceğiz. Ama şu bir gerçek: Türkiye artık hem sahada var, hem masada.
Gazze için kurulacak olası barış gücünde Ankara’nın adı geçiyorsa, bunun sebebi bu. Bu coğrafyada konuşan çok, sahaya inen az.
Eskiden “arabuluculuk” diyorduk; şimdi “garantörlük” diyoruz.
Aradaki fark ne? Arabulucu sözü söyler, garantör sorumluluk alır. İhlal olursa masaya yumruğunu değil, kuralları koyar.
Amerika uzak, Avrupa tereddütlü. Böyle bir tabloda Türkiye hem diplomasiyi yürütüyor hem de caydırıcılığı elinde tutuyor. Yani laf değil, sonuç.
Kâğıt üzerinde birlik kurma devri bitti. Bizim ihtiyacımız sahici bağlar: ortak ticaret, ortak savunma, ortak kriz planı.
15 Temmuz’dan sonra şu dersi öğrendik: Tehdit kapıya dayanmadan sınırın dışında karşılanır.
Pakistan–Afganistan hattında diyalog, Türk Devletleri Teşkilatı’nın adımları, Körfez–İran........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden