Yapay zeka nerede durmalı?

Hollywood son günlerde yeni bir oyuncuyu tartışıyor: Tilly Norwood. Ancak bu oyuncu, ne kırmızı halıda yürüyen bir yıldız ne de yıllarını tiyatro sahnesinde geçirmiş bir sanatçı. Tilly, tamamen yapay zeka tarafından yaratılmış dijital bir figür. ABD’li stüdyo Particle6’nın geliştirdiği bu “oyuncu”, henüz bir insanla aynı sahneyi paylaşmadan bile büyük bir tartışmanın fitilini ateşledi. Oyuncular sendikası SAG-AFTRA’dan birçok ünlü isme kadar pek çok kişi, Tilly’nin temsil edilmemesi gerektiğini, bunun “insan emeğini, duygusunu ve bağını silmek” anlamına geldiğini söylüyor.

Bu haber beni uzun uzun düşündürdü. Çünkü mesele sadece bir dijital karakter değil. Mesele, yapay zekanın burnunu sokmaması gereken yerleri artık yeniden tanımlamak zorunda kalışımız. Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte “yapabilir mi?” sorusunu çoktan geçtik. Artık sormamız gereken şey şu: “Yapmalı mı?”

Tilly Norwood’un ortaya çıkışı, sanatın insan olma haliyle bağını sorgulatan bir dönüm noktası gibi. Oyunculuk, bir metni ezberlemekten çok daha fazlasıdır. Bir karakteri yaşamak, onun korkularına, yaralarına, hayal kırıklıklarına ve umutlarına kendi bedeninden, kendi geçmişinden bir şeyler katmaktır. Gözdeki o anlık titreme, sesin içindeki kırılma, yüzün bir anda gülümsemeyle dolup ardından yavaşça düşmesi… Bunlar yalnızca duygunun değil, deneyimin izleridir. Yapay zeka bu izleri taklit edebilir; ama deneyimi, o hissin doğduğu yeri, bedende bıraktığı izi bilemez.

Bir oyuncunun performansı, bir makinenin mükemmel zamanlamasıyla değil, insanın kusurlarıyla güzeldir. Hata yapar, doğaçlar, bazen ağlaması gerektiği sahnede güler ya da kahkahasının ortasında ağlamaya başlar. Seyirci de işte o anda, o insani kırılmada kendini bulur. Oysa yapay zeka, ne kadar gelişmiş olursa olsun, sahnenin terini, yüreğin çarpıntısını, kalbin temposunu sahici biçimde taşıyamaz.

Bu yüzden yapay zekanın sanata,........

© Kısa Dalga