Bağımsız sahnelerin görünürlük mücadelesi

13 Kasım Perşembe günü yayınlanan Apaçık Radyo Kulis Sesleri’nde Sosyal Fayda İçin İletişim Derneği tarafından hazırlanan Tiyatro Sahnelerinin İletişim Alışkanlıkları Raporu’nu, Sofi Dernek Başkanı Ayşegül Algan ve Genel Sekreteri Mustafa Kara ile konuştuk.

İsterseniz öncelikle Sofi Derneği anlatmakla başlayalım. Bu dernek ne zaman kuruldu amacı nedir ve ne tür çalışmalar yapıyor?

Ayşegül Algan:
Sofi 2024 yılında kuruldu. İletişimin kimin gücünü toplumsal fayda üretmek için kullanan bir derneğiz. Kurucularımız arasında iletişim, sosyal bilimler ve sivil toplum alanlarından gelen uzmanlar bulunuyor. Biz hak temelli iletişimi esas alıyoruz. Yani insan, doğa ve hayvan haklarını gözeten; ayrımcılık ve nefret söyleminden arınmış, doğruluk ve şeffaflığa dayalı bir iletişim anlayışını benimsiyoruz.

Herkesin iletişim araçlarına eşit erişimini, bu araçların çevresel sürdürülebilirlik ilkesiyle kullanılmasını ve ifade özgürlüğünü temel alıyoruz.
Toplumsal fayda üretmek isteyen kişi ya da kurumlarla çalışıyoruz; bunlar arasında sanatçılar da var. Çünkü birçok kişi ya da topluluk çok değerli işler üretiyor, fakat iletişim araçlarını etkili kullanma konusunda desteğe ihtiyaç duyuyor.

Sofi bu noktada sivil toplum ile sanat dünyası arasında bir köprü kurmak için doğdu diyebilirim. Biz bir işi onların yerine değil, birlikte yapıyoruz — anlayarak, güçlendirerek, kapasite geliştirerek. Sofi’nin en belirgin farkı bu. Ayrıca iletişimi sadece tanıtım aracı olarak değil, katılımcı, kapsayıcı ve dönüştürücü bir süreç olarak görüyoruz. Bizim için iletişim bir hak mücadelesi ve toplumsal dönüşüm alanı.

2024’te kurulmanıza rağmen ilk çalışmalarınızdan biri “Tiyatro Sahnelerinin İletişim Alışkanlıkları Raporu” olmuş. Bu rapor hangi ihtiyaçtan doğdu?

Mustafa Kara:
Önce medya ortamını analiz ettik. Üyelerimiz arasında gazeteciler ve alana hâkim isimler olduğu için, ana akımın dönüşümünü ve dijitalleşmenin etkilerini yakından biliyorduk.
Başta daha demokratik bir ifade alanı gibi görünen dijital medya, zamanla yine sermayenin hâkim olduğu bir yapıya dönüştü. Bu süreçte,
sosyal fayda üretenler — özellikle de bağımsız sanatçılar — görünürlük açısından geri planda kaldı.

Devlet ve şehir tiyatroları güçlü bütçeler ve PR ajanslarıyla hareket ederken, bağımsız sahneler her şeyi kendi imkânlarıyla yürütmek zorunda kalıyor. Görüştüğümüz tiyatrolardan sıkça “bunu da mı biz yapacağız” cümlesini duyduk.
Biz de bu noktada şu sorularla yola çıktık: “Niçin görünür değiller, nasıl görünür olabilirler, eksik nerede?”

Amaç, dayanışmayla, teknik kapasiteyi artırarak ve yeni iletişim kanalları açarak bağımsız tiyatroların görünürlüğünü güçlendirmekti.

A.A.:
Şunu da eklemekte belki fayda var; bağımsız tiyatroların görünür olamayışı çok kıymetli işlerin durmasına, sahnelenmeyi bırakmasına ve bazı sahnelerin de kapanmak zorunda kalmasına sebep oluyor. Tiyatro seyircisi bu üretimden mahrum kalıyor ve yeni seyirciler de kazanılamıyor. Kültürel çeşitliliğimizi, kültürel haklara erişimimizi de koruyamamış oluyoruz.

Raporu hazırlarken nasıl bir yöntem izlediniz, kimlerle görüştünüz?

A.A.:
Araştırmayı İstanbul’da yürüttük. 300 koltuk veya daha az kapasiteye sahip, devlet bütçesiyle finanse edilmeyen, yani ödeneksiz ve sürekli temsillere ev sahipliği yapan sahneleri seçtik. Çünkü özellikle İstanbul’da büyük ticari sahneler ile devlet ve şehir tiyatrolarının ağırlığı nedeniyle bu küçük ölçekli sahneler seyirciye ulaşmakta çok zorlanıyorlar. Toplam 68 sahneyle çalıştık. Hem nicel hem nitel verileri birleştirdik:
Her biriyle ortalama 1–1,5 saat süren yüz yüze görüşmeler yaptık. Sahnelerin yapısal özelliklerinden dijital araçları kullanma biçimlerine kadar pek........

© Kısa Dalga