Zamanında iş gören altın bilezikler, iş görmez oldu

Vakti zamanında büyüklerimiz gençlere aman bir “altın bileziğiniz” olsun denirdi. Buradaki bilezikten kasıt 22 ayar altın değildi.

Gençlerin bir meslek sahibi olmaları tavsiye edilirdi.

O vakit meslek iki türlü edinilirdi.

Ya bir esnafın yanına çırak olarak girip bir iş öğrenecektiniz ya da okuyacaktınız.

Çırak olursanız kuaför, tesisatçı, tornacı veya köfteci olurdunuz. Şanslıysanız ömrünüzün geri kalanında bir esnaf olarak kendi işyerinizi açardınız. Değilseniz bir esnafın yanında ücretli olarak çalışırdınız.

Bizim gibi okuyanlardansanız doktor, eczacı, mühendis, iktisatçı, akademisyen veya avukat gibi yine bir meslek sahibi olurdunuz.

Mesleğinizi icra ederken devlette veya özel sektörde çalışırdınız. Mesleğinizde uzmanlaştıkça yine kendi işinizi kurabilirdiniz.

Bu tür iş görenlerin ortak bir özellikleri de emekli olmalarıydı.

Emekli olduklarında yıllarca yatırdıkları primler karşılığında bir ikramiye alırlardı. Bu ikramiyelerle de başlarını sokacak bir evleri olabilirdi.

Emekli maaşlarıyla da insan gibi yaşamaya çalışırlardı.

Tabii ki o dönemde de büyük iş insanları vardı. Tabii ki onlar büyük ölçekli sanayi ve ticari işletmeler kurarlardı. Tabii ki üretim ve dış ticaret yaparlardı.

Zamanla yeni iş kolları türemeye başladı.

Aslında yeni de sayılmaz. Yeni eski veya eski yeni gibi.

Nasıl mı?

Gelin bir bakalım.

OSMANLI’DA GELİR GARANTİLERİ

Bu coğrafya altyapı yatırımlarında gelir garantileriyle Osmanlı döneminde tanıştı. Yabancıların Osmanlı’ya verdikleri borçları tahsil edecek bir garanti mekanizması oluşturmak adına II. Abdülhamit 1881 yılında Düyun-u Umumiye’yi kurmuştu.

Madem yabancıların borçları garanti altına alınmıştı.Yeni borçlanma mekanizmaları da yaratılabilirdi.

Bingo.

Bildiniz.

Yabancılara yaptırılacak demiryolu, elektrik ve gaz gibi altyapı yatırımları karşılığında gelir garantileri verilebilirdi. Yabancı sermaye kâr etse de etmese de gelirini Düyun-u Umumiye üzerinden istikrarlı biçimde tahsil edebilirdi.

Öyle de oldu zaten.

Osmanlı, imtiyaz sözleşmeleri çerçevesinde yaptırdığı altyapı yatırımlarına cömertçe gelir garantileri ve maden imtiyazları verdi.

Gel zaman git zaman, modern Türk Cumhuriyeti kuruldu.

Genç Cumhuriyet bu tesisleri bedeli mukabilinde millileştirdi ve kamu hizmetlerini kamu işletmeciliği aracılığıyla gerçekleştirmeyi tercih etti.

Ne zamana kadar?

Devam edelim.

ÖZELLEŞTİRME

1980’lerde dünyada bir özelleştirme dalgası başladı. Ya da modası.

Sovyet bloku dağılınca Nobel Ödüllü İktisatçı Milton Friedman yeni kurulan ülkelere üç politika tavsiyesinde bulunmuştu: “Özelleştir, özelleştir, özelleştir.”

Herkesin malumu.

Özelleştirme sürecinde Rus oligarklar kamu işletmelerine çöktüler. Çok zengin oldular. Servetlerinin büyük kısmını yurt dışına taşıdılar.

Geniş halk kesimleri ise fakru zaruret içerisinde yaşamaya başladı.

Friedman bu gördükleri karşısında mahcup oldu ve dünya........

© Karar