Okumak ve anlamak

Bizim hem ‘okuma’ sorunumuz vardır, hem okuduğumuzu ‘anlama’ sorunumuz… Çok şükür eskisi kadar değil, çok kitap yayınlanıyor. Diplomalılarımızın sayısı hayli arttı. Eğitimde kız-erkek öğrenci sayısı eşitlendi…

Bunu sağlayan temel faktör, şehirleşmenin yarattığı dinamiklerdir.

‘Okuyan toplum’ haline geldik diyebilir miyiz? Kolay değil.

İbrahim Kiras dünkü yazısında, bu sorunu tahlil ederken, “okuduğunu anlayamama” konusunda PISA sonuçlarını örnek veriyordu. Doğru… Hatta bizim Milli Eğitimin, ABİDE 2019 araştırmasına göre, öğrencilerin yüzde 42’sinin bir hafta içinde kitap okumaya ayırdığı toplam vakit 1 saatçikten ibaret! Rapordan aynen aktarıyorum:

“Türkçede öğrencilerin yüzde 66,1'i orta düzey ve altındadır. Bu öğrenciler deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor.” Mesele zihinlerimizde merak bulunmaması… Merak yani tecessüs, yani zihinlerde soru işaretlerinin, araştırma ihtiyacının olmaması…

‘GEREKSİNDİĞİN GÜÇ’

Medresenin bize bıraktığı bu tahlilsiz ezberleme mirasının yerini siyasi sloganlar ve partizanlıklar aldı. Parti içi demokrasinin gelişmemesi de bu yüzden.

On yıl süreyle “faiz sebeptir” diyerek ekonomi adım adım enflasyon batağına sürüklenirken, sadece muhalefet ve partisiz iktisatçılar eleştirdi. AK Parti içinden ses çıkmadı.

Sadece muhafazakârlar mı?

Tek parti devrinde parti içinde eleştiriler oluyor muydu?

“Dil devrimi” çok iyi bir örnek. Atatürk bütün gücüyle zorladı… Öyle........

© Karar