Toplumsal bir histeri olarak duyarsızlaşma

Oldukça sarsıcı bir haberi okuduk ekranlardan. “15 Ağustos'ta Yılmaz Akman (37), köye gitmeye ikna edemediği hamile olan eşini (19) bir anda sokak ortasında dövmeye başladı. Akman, yumruk darbeleriyle Atak'ı yere düşürdü. Yerde de genç kadının başına yumruk atmaya devam eden Akman, hızını alamayıp eline geçirdiği metal sopayla dövmeye devam etti.”

İkilinin 3 yaşındaki oğlunun önünde gerçekleşen bu olayı, vatandaşlar uzun süre tepkisiz kalarak izledi. Yalnızca yaşlı bir adam, yaşananlara kayıtsız kalmayarak Akman'a müdahale etti. Bu sırada çevreden gelen esnaflar da yaşlı adama destek verip genç kadını kurtarıp Akman'ı dövmeye başladı.”

Bu kadar vahim bir olayın, 19 yaşında hamile bir kadının sokak ortasında dövülmesinin, bu alçak insanın kendisinde bu cesareti bulabilmesinin nedenleri nelerdir? Kanundan çekinmeyen, alacağı cezadan korkmayan bu cesaretin suçunu sokak ortasında işleyebilmesindeki sebep nedir?

Hele ki 2024 senesinde Türkiye’de 403 kadının cinayete kurban gitmesi, 27 Şubat tarihinde aynı gün 7 kadının birden öldürülmesi, sokak ortasında film izler gibi izlediğimiz şiddet görüntüleri… Ve bu infial yaratması gereken rakamlara karşı hissizliğimiz, rahatsız olmayışımız, genel geçer bir ifadeyle karşılaşıyor gibi sıradanlaştırmamız. Tepkisizlik sınırlı bir anlamda yok olmaktır. Yok olmaya gitmenin taşları nasıl döşendi?

Yazının başında bahsedilen, sokak ortasında kadına hunharca şiddet uygulayan kişiye karşı “vatandaşlar uzun süre tepkisiz kalarak izledi. Yalnızca yaşlı bir adam, yaşananlara kayıtsız kalmayarak müdahale etti.” cümlesi…

İşte bu duyarsızlaşma, şiddete karşı dahi konum alamama, ülkece yaşadığımız tüm mağduriyet ve istismarlara karşı sessiz kalıyor oluşumuzdaki kodların tıpatıp aynısı.

Bu günlere peyderpey geldik. Saldırganlığa (özellikle........

© Karar