Babamın bavulu ve babam Ahmet Say

Müzik benim için her zaman en çok vakit ayırdığım sanat dalı oldu. Kendimi bildim bileli bu dünyanın ve tüm dünya müziğinin içinde olduğum için, her şarkının ruhumda yarattığı bir his vardır ve ben o hissi dinlerim. Yine müzik dolu bir sabahın içindeydim…

Spotify listem yeni bir uyarı verdi ve Fazıl Say’ın babasının cenazesinde çaldığı parça “Babam Ahmet Say”ı çalmayı önerdi. Şarkıya eklenmiş resimde Say, babasının omuzlarında, hayatının en tasasız muhtemelen en güzel kısmında yükselen bir çocuk olarak boy gösteriyordu. Say’ın babası için yazdığı bu şarkıda katman katman açılan güzellikler vardı.

Baba kimliğine ait duyulan bir huzur vardı, babası gibi büyük bir müzik insanına layık görülmüş bir mükemmeliyet vardı. Bazen kendi topraklarına ait bir yerellik, bazen de evrensel bir coşkunluk vardı. Özlem vardı.

Tüm bu melodileri dinlerken ve baba kimliği üzerine düşünürken aklıma eş zamanlı olarak Orhan Pamuk’un Nobel konuşması olan “Babamın Bavulu” geldi. Pamuk bu konuşmada artık hayatta olmayan babasının bıraktığı bavulu açmaya karar verdiğinde hissettiği duyguları, çıkmazları, tedirginliği anlatıyordu. Bavulun içerisinde babasına ait edebi yazılar olduğunu biliyordu ve onun -belki- kendisinden de iyi bir yazar olup olmadığı gerçekliğini öğrenmeye hazır değildi.

Pamuk'un bavulu açıp açmama konusundaki ikileminde hissettiği dilemma içindekilerle yüzleşmesi sonrasında kendisini bir yazar olarak konumlandıracağı yerin fluluğuydu belki de.

Bavul bir arkadaştı, geçmişimin güçlü bir hatırlatıcısıydı, ama şimdi ona dokunamıyordum bile. Neden? Şüphesiz içindekilerin gizemli ağırlığından dolayı.”

Pamuk'un babasıyla olan ilişkisi ve genel olarak dünyayla olan ilişkisi, yazma ihtiyacına sebep olan nedenlerdi aslında. Onun yazar olmasına doğru giden yolu babasının ansızın haber vermeden çekip gittiği Paris’te, bir otel odasına kapanarak yazdığı yazılardaki anlam gibi midir, babasının........

© Karar