Değişim hayatın bir parçası ama biz çok hızlı değişiyoruz ve eski ile olan ne kadar bağımız varsa onlar da aynı hızla kopuyor. Bu içinde yaşadığımız çevre için geçerli olduğu kadar örf-adet-gelenek-görenek, inanç için de geçerli. Belki buna sürekli bir yozlaşma hali bile diyebiliriz çünkü yerine koyduğumuz şeylerin ekserisi eskisinden daha güzel ve rafine değil maalesef.
Ve belki de en önemlisi mekân-lar ile olan bağımızın kopması. Kafamızı kaldırıp içinde yaşadığımız mekanları hissedemiyor, duygusal bağ kuramıyoruz çünkü yaşadığımız her yer çok hızlı değişiyor.
İşin kötüsü buna kırsal da dahil.
Herkes bildiği için örnek olarak Uzungöl’ü ya da Ayder Yaylası’nı örnek verebiliriz. Bu doğa harikalarının son 20 yılda geçirmiş olduğu değişim inanılmaz boyutta. Memlekette neredeyse berbat etmediğimiz doğal güzellik kalmadı.
Çocukluk yıllarım Ankara’nın varoşlarında geçti. Gecekondu semtlerinin tamamı nerede ise yok oldu ve bir zamanlar yeşillikler içinde kaybolan onca tepenin yerini şimdilerde beton yığınları almış durumda.
Bursa’da Uudağ’ın manzarasını kapatan çirkin TOKİ Konutları gibi Ankara’nın göbeğinde Orduevi ile Gençlik Parkı arasındaki bölgeye dikilen devasa konutlar şehrin kalbine sokulmuş bir hançer gibi yükseliyor.
Şehirlerimizin, kasabalarımızın ruhunu yansıtan yapılar ise birer birer ortadan kayboluyor. Hatta bir kısmı restorasyon adı altında sırra kadem........