Kolektivist zihniyet kalıplarının gölgesindeki Türkiye

Ülkemizdeki birçok farklı platformda fikir üretip yorum yapan insanların sözlerinde “kolektivist bir zihniyet kalıbının” izleri var.

Zihniyet derken, insanın dünyayı algılama, yorumlama ve anlamlandırma biçimini, inanç, değer, varsayım ve davranış desenlerini kastediyorum.

Çok sayıda insan arasında paylaşılan, kalıplaşmış, şablonlaşmış, bir takım karakteristik özellikler kazanmış zihniyetlere de “zihniyet kalıbı” diyorum.

Başlangıçta sözünü ettiğim kolektivist zihniyet kalıbının temel unsurlarının en başında, “ferdin” neredeyse tamamen etkisiz, önemsiz, değersiz ve iradesiz görülmesi geliyor.

Bu anlayışı benimseyenlerin nazarında, kendileri de dahil hiç kimse hayatta bir aktör/özne/fail değil.
Hiçbir ferdin herhangi bir şeyi değiştirmeye, düzeltmeye gücü yok. Kişisel inisiyatif sadece bir illüzyon!
Siyasette, ekonomide, düşünce hayatında ortaya atılıp varlık gösteren, iddia sahibi olan fertlerin hiçbiri kendi iradesiyle hareket etmiyor.

Hepsi -ister farkında olsunlar ya da olmasınlar- bir takım mahiyeti meçhul çok büyük güçlerin kuklası, ajanı, sözcüsü, elemanı, maşası.

Dünya, son derece müphem bir “onlar” zamiriyle işaret edilen, kadir-i mutlak, her yerde her zaman hazır ve nazır tanrısal güçlerin birbirleriyle rekabet ettiği bir arena.
Hayatta olan biten ne varsa, sebep sonuç ilişkileri ve tesadüflerden ziyade “onların”........

© Karar