7 Ekim Hamas saldırısıyla başlayan Gazze kaynaklı bölgesel kriz ve yaşanan insanlık dramı bir yandan ateşkes sağlama, diğer yandan da Filistin sorununa kalıcı çözüm bulma çabalarına hız kazandırdı.
Türkiye dahil olmak üzere pek çok devlet çözüm önerdi, arabulucu olmayı denedi. Bir kaçı da İsrail üstünde baskı kurmayı seçti.
Genel beklenti Hamas’ın tasfiyesi ve sonra Filistin sorununun bir şekilde yönetilmesiydi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Netanyahu yönetimindeki koalisyon 7 Ekim saldırısını fırsata çevirmeyi, Gazze’yi Gazzelilerden arındırmayı seçti. Uluslarası Adalet Divanı’nın ara kararıyla tescil edilen bir soykırım uygulaması başlattı.
Can kayıpları sınırlı tutulsa ve Mısır kapılarını açıp Gazze’nin Sina’ya akmasını sağlasaydı Amerikalıların, Avrupalıların ve aslında büyük ölçüde Arapların da aklına yatan “Post-Hamas” senaryosu çok da tepki çekmez, üniversite kampusları siyasileri zorlayıp çözümler bulmaya teşvik etmezdi.
Bir yandan Hamas’ın direnci, öte yandan duyarlı kesimlerin insani refleksleri kurgulanan oyunun bozulmasına, yardımdan siyasi çözüme yeni şeylerin düşünülmesine, tartışılmasına yol açtı. Gazze savaşının bölgeselleşme tehlikesi, İran ile İsrail arasında yaşanan düello da çözüm çabalarının ivme kazanmasında belli ki etkili oldu.
Fakat şu ana dek ortaya konmuş çözümler çözüm olmadı. İsrail’in güvenliğinin sağlanmasını ve bir daha 7 Ekim benzeri saldırıların olmamasını öngören Gazze’ye barış gücü gönderilmesinden sorunu daha fazla tırmandırmaması, daha çok insanı öldürmemesi karşılığında Suudi-İsrail hukuki barışmasına kadar hiç bir öneri İsrail tarafından kabul görmedi.
Aralarında zaman zaman küçük anlaşmazlıklar çıksa da Amerika’yı arkasına alan İsrail kendisine sunulan teklifleri kabul etmedi. Hamas da direndi. Ateşkesler uzun ömürlü olmadı. Çözüm konuşacak zemin oluşmadı. Muhtemelen aralarında Kanada eski Dışişleri Bakanı Lloyd........