Filistin uzun tarihi ve kapsamlı içtihadı olan kronik bir sorun.Temeli bir toprak parçasının iki etnik/dinsel grup arasında paylaşılamamasına, zulümden kaçanların geldikleri yerdekileri zulümle kaçırma mantığına dayanıyor. İçinde şiddet, acı ve nefret barındırıyor. Zaman zaman şiddetin dozu artıp acıyı olağanüstü boyutlara taşıyabiliyor.
1947’den bu yana çözümü paylaşımda, iki devletin bir arada yaşayabileceği bir düzenin kurulmasında aranıyor. Ancak İsrail kuruluşundan beri genişliyor ve müstakbel Filistin devletinin sınırlarını daraltıyor. Çıkan her savaş ona yeni bir genişleme fırsatı tanıyor. Bazen hemen bazen de zamana yayıp yeni yerleşim birimleri kurarak genişlemesini gerçekleştiriyor.
Yaptığı pek çok şey aslında insancıl hukuk kurallarına, Cenevre Sözleşmelerine, imzacısı olmasa da Roma Statüsü’ne aykırı. Fakat yaptırımı yok. AB ve ABD oldum olası kınıyor, kınadıktan hemen sonra da neyi kınadığını bile unutuyor. Arap dünyası ise bıkkın. En zor zamanlarda dahi caydırıcılığı değil diplomasiyi ön plana çıkartıyor, sonuçsuz toplantılarla sorunu idare etmeye çalışıyor.
Arap Barış İnisiyatifi artık tamamen tarih oldu. Araplar İsraille çoktan barıştı, Mısır Camp David’de İsraille uzlaştı diye yaptırımlar uyguladıkları dönemler gerilerde kaldı. Zaten uyguladıkları yaptırımların hiç biri de işe yaramadı. Suudi Arabistan İsraille resmen “barışmak” için 7 Ekim Hamas saldırı sonrası yaratılan “istikrarsızlığın” bitmesini bekliyor.
Eğer İsrail ve Hamas Amerika’nın hazırladığı, Katar ve Mısır’ın aracılığını yaptığı planı kabul ederse, ardından da yine Amerika tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan içinde uluslararası gözlemcilerin de olduğu yönetim........