1768-1812 dönemi Osmanlı – Rus savaşları, Osmanlı Devletinin mağlubiyetiyle sonuçlandı. Yenilen Osmanlı Devleti çok yüksek bir savaş tazminatı ödedi ve adeta iflas etti.
Ruslara karşı yaşanan felaketlere 1789 Fransız İhtilali ve Napolyon’un Mısır’ı işgali de eşlik etmişti.
Devlet bu dönemde, beka problemini iliklerine kadar hissetmeye başlamış ve yöneticilere makul gelen her kurtuluş reçetesine dört elle sarılıp kurtulabileceğini düşünmüş.
Dini cemaatler (Milletler) esasına göre yapılanmış Osmanlı toplum ve devleti, Padişah II. Mahmut’un, gayrimüslim tebaanın sadakatini sağlamak için “Ben tebaanın Müslüman’ını camide, Hristiyan’ını kilisede, Musevi’sini de havrada fark ederim” eşitlikçi bakış açısını, devletin değişmez ve değişmeyecek bakış açısı olarak sundu.
II: Mahmut’tan sonraki yıllarda, gayrimüslimlerin sadakatini pekiştirmek için Tanzimat ve Islahat Fermanları ve Kanuni Esasi gibi Anayasal metinler de oluşturuldu.
Osmanlı tebaası bütün halkları bir arada tutmak için oluşturulmaya çalışılan hukuki alt yapıyı “Osmanlıcılık” adı altında bir siyasi akım da destekliyordu.
Fakat Osmanlılar çok geç kalmıştı çünkü Balkanlarda “Milliyetçilik Çağı” başlamıştı. Sırp ve Yunan isyanları devlete kök söktürmeye başlamıştı.
Bir “devlet kurtarma ideolojisi” olarak başarılı olamayan Osmanlıcılık akımı etkisini kaybederken imdada yeni bir devlet kurtarma ideolojisi olarak “İslamcılık” yetişti.
İslamcılık, dünyadaki bütün Müslümanların bir Halife etrafında birleşebileceği (ittihadı İslam) veya en azından Osmanlı’nın Müslüman tebaasını bütünleştirebileceği fikrini savunuyordu.
Ne yazık ki, psikolojik etkisi güçlü olsa da İslamcılık fikriyatı, “devleti kurtarma bahsinde” yeterince başarılı olamadı.
Eşzamanlı olarak Rusya’nın işgali altındaki bölgelerden gelen, Sosyoloji bilimini bilen ve tarih bilinci yüksek entelektüel Türkçüler, İslamcılığın da devleti kurtarmayacağını; devleti kurtarmanın yegâne........