Çalışmak ve icat bizi bozar

Geçen Pazar, “Türk Mucitler Niçin Türkiye’de Değil?” yazımı, bir okuyucu yorumuyla bitirmiştim. Maraşlı rumuzuyla yazılan yorumda, “Kuruşa tamah etmiyorum çünkü çalışarak üreterek kazanç elde etmek yalandan ibaret.” deniyordu. Bu bir gerçek mi? Yoksa sadece bir zihniyet mi? İkisi birden olmasın; birbirinin hem sebebi hem sonucu?

ÇALIŞIRSAN “HERİF” OLURSUN

Düşüncem kitaptan kitaba atladı. Zihniyet dedim ya, rahmetli Sabri Ülgener Hoca’nın İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası’ında şöyle diyordu, “Evliya Çelebi’nin gezip uğradığı şehirlerde pazarlardan (meselâ Edirne çarşısından) bahsederken «yümn ve yesârında [sağ ve solunda] binlerce erbab-ı sanat (el-kâsibü habib-ul-lah) deyüp lokma ve hırka bahâ tahsili endişesine düşmüşlerdir. Zira kâr-ı dünya böyle olagelmiştir” El kâsibü habib-ul-lah, yani “Allah kazananları sever.” Ülgener çözülme devrindeki zihniyeti anlatırken de aynı hadise atıf yapıyor: “İslâmlığın, o şa’şaalı refah ve itilâ [yükselme] devri boyunca bayrak gibi taşıdığı ’El-kâslb-ü Habib ul-lah‘ düsturunun alçala alçala, sonunda kitabe olarak, Kapalı Çarşı’nın Eskiciler Kapısı üzerine düşmesi manidar değil midir?” Çözülme devri zihniyetinde zanaat, yani “hirfet” sahibinin de aşağılanarak “herif” hâline geldiğini anlatır.

İşin, emeğin, çalışmanın, kazanmanın övüldüğü bir altın çağdan, çözülmeye ve çöküşe gidiş. Timur Kuran Hoca’nın Yollar Ayrılırken’inde de 17 hatta 18. asırlara kadar İstanbul’dan kalkan gemilerin, Bağdat’tan kalkan kervanların Müslüman tüccarlarca düzüldüğünü istatistiklerle gösteriyor. Sonra,........

© Karar