Sisi’den dış politika dersi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birkaç yıl önce Sisi hakkında şunları söylemişti: “Ben böyle bir kişiyle asla görüşmem. Her şeyden önce onun bir defa genel afla içerideki bütün bu insanları serbest bırakması lazım. Serbest bırakmadığı sürece biz kalkıp Sisi’yle görüşemeyiz. Görüşenler de tarihte farklı bir şekilde değerlendirilecektir.”

Erdoğan, 2013’teki askeri darbeye karşı Mısırlı muhaliflerin protesto sembolü olan “Rabia” işaretini de o günden bu yana mitinglerde kullanıyor, “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” sloganıyla birlikte…

O dönemde Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeler bizim Arap Baharı hareketine verdiğimiz açık destek yüzünden Ankara’ya hasım bir cephe oluşturmuşlardı. Türkiye’nin yanında bir tek Katar vardı. Sonra Katar da komşularıyla arasını düzeltmeye mecbur bırakılınca yalnız kaldık. “Değerli yalnızlık” diye tescili yapılan durum.

Derken, ABD’de Trump iş başına geldiğinde “Ortadoğu Barış Planı”nı devreye soktu. İşgal altındaki Kudüs’ü bütün dünyanın itirazına rağmen İsrail’in başkenti olarak tanıdığını açıkladıktan sonra Tel Aviv ile Arap başkentlerini barıştırma girişimi başlattı. Bu plan içinde biz de yalnız kalamazdık artık. Sırayla bütün eski düşmanlarla barışmaya başladık. Suudiler ve BAE ile kısa zamanda eskisinden bile daha yakın dost olduk. Bu eskimeyen yeni dostlarımızın kesenin ağzını açıp Türkiye’deki ekonomik sıkıntılara karşı yardımımıza koşacakları bile açıklandı.

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da hunharca katledilmesiyle ilgili yargı dosyasını kapatıp Riyad’a devretmek ülke çıkarlarının gereği olarak gösterildi. İsrail ile barışma sürecimizin de gerekçesi aynıydı. İdealist dış politikadan realist dış politikaya dönüş yapıyorduk. Çünkü çıkarlarımızın nerede olduğunun artık farkına varmıştık.

İktidar cephesinin gerek resmi ve gerekse gönüllü sözcüleri soruyorlar şimdi: Peki, burada yanlış olan ne var?........

© Karar