Rahatımızı Kaçıran Kitaplar

Olayın nasıl geliştiğini sonradan öğrendim. On beş tatilden sonraki ilk haftalardan birinde ilkokul öğretmenim, babama “Sizin çocuk aklı başında, okuyacak birine benziyor. Ona şehirden bu kitabı alın.” demiş. Alınacak kitabı bir kağıda yazıp babamın eline tutuşturmuş.
Okuma yazma bilmeyen, Türkçe’yi askerde öğrenen babam, köyden şehre giden kırıkçı Ömer’e öğretmenin yazdığı kağıdı verip şehirden kitabı alma ricasında bulunmuş. 1980’li yılların köy yerinde defter silgi kalem açacak bir masraf. Şehirden kitap almak kimsenin alışkın olmadığı başka bir masraftı. Tarım topraktan başka geliri olmayan insan; sofraya konacak aşa, başını koyacak dama şükreder ve fazlasını istemez.

Şubat da kış korunun en harlı dönemi. Kuşun kurdun yaban hayatının açlıktan ölümü göze alıp ev içlerini yokladığı günler. Yahya Kemal’in “KAR MÛSIKÎLERİ” şiirinde bahsettiği “Bin yıl sürecek zannedilen kar sesi” mısrasındaki senfoni derin sessizliğin kapladığı her yerde çalınır. Dünyanın büyük yalnızlığında Sezai Bey’in şiir diliyle bir beyaz melek gibi Tanrı kar olur gökten yağar. Güvercinleri anımsatan kar, bizi terk edip giden kuşların yerine beyaz meleğin tüyü gibi bölük bölük gökten uçardı. Karın üç dört ay yerde kalması kabullenilmiş bir Tanrı buyruğuydu. Kar ve hüzün yan yana durur. Akşam sıcak sobaların başında bedenler ısınınca şükür de gelip hüznün ve yoksulluğun yanında yerini alırdı.
Evler, kara gömülü siyah bir leke. Kardan başını kaldırıp göğe yükselen dumanlar. Bir mağaradan girip çıkan cılız insan bedenleri.
Kar hayatı esir mi alıyor yoksa kirden arındırıp hayata renk mi katıyor, bilinmezdi. Ama şunu duyardık görmüş geçirmişlerden: Kışı çetin geçen yılın baharı yazı bereketli olur. Kar altında yatan toprağın bereketlenmesi umut olurdu çetin........

© Karar