"Efendim, siz aynı zamanda bir milletvekilinin çocuğuydunuz. Babanız hiç mi Şerif Bey'le konuşmadı?"
"Yaşadığın zamanda değerlerin nasıl da kaybolduğunu sorduğun sorularla anlıyorum. Babamın benim için Şerif Bey'den bir şey istemesi, Şerif Bey'in mesleki haklarına müdahale sayılır, diye hiçbir şey söylemedi. Dile dahi getirmedi. Şerif Bey, 'Akademiye gireceğine inanmıyorum!' diye tasdiknamemi vermeyi bile reddetti. Bu yüzden yarım talebe bileti yerine, tam bilet almak zorunda kaldık."
"Üzüldüm! Peki sonra ne yaptınız?"
"Ailenin mütevazı bütçesinden parayı ayarladık ve tam bilet alarak İstanbul'a gittim. Akademiye girdim ve altıncı ayında yaptığım bir resimle büyük mükafatı olan yarışmayı kazandım."
"Mükafat neydi efendim?"
"Kırk lira... O yıllar, yani 1929'da büyük paraydı. Bu kırk liranın yarısıyla bir gri flanel kostüm aldım; yirmi lirası ile de boya. Beni bir yıl idare etti."
"Efendim, akademinin ilk yıllarından bahseder misiniz?"
"Nihayet yıllardan beri delicesine özlediğim mektebe kavuşmuştum. Bir haftadan beri İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde talebeyim. Öğleye kadar atölyede heykellerden desen çiziyoruz. Öğleden sonra nazari dersleri alıyoruz. Atölye hocamız Nazmi Ziya Bey. Kırk beş elli yaşlarında... Derse beyaz gömleği, kocaman piposuyla geliyor. Hiç bağırıp çağırmıyor! Ona Trabzon'da kartpostalları karelere yaptığım yağlıboya resimleri gösterdim."
'Hepimiz böyle başladık. Müzelerimiz, sanat neşriyatımız olmadıkça daha sittin sene hep bu böyle gidecek! Bugünden itibaren bu kopyaları bırak! Karşıda duran Yunan heykellerine bak. Şu Milo Venüsü’nün kalçalarındaki ahenge bak. Şu boya bosa, şu kumaş kıvrımlarının su gibi akışına bak!' derdi."
"Efendim, akademide şiir tutkunuz devam etti mi?"
"Bende şiir tutkusu her zaman devam etmiştir. Yazdığım şiir defterini akademide Estetik ve Mitoloji hocama verirdim. Hocam birkaç hafta sonra 'Vallahi, serbest nazım ustaları kadar mükemmel!' diyerek geri verirdi."
"Haşim hocamın bir dersinde konu, o günlerdeki İtalya'dan gül ve karanfil ithaline gelmişti. Hoca, 'Nedim'in kasidelerinin memleketine, şiirleri baştan aşağı çiçek olan, minyatürlerinde çiçekten geçilmeyen bir memlekete İtalya'dan hem de tayyareyle çiçek geliyor. Bu iki çiçek şarkın ta kendisidir!' diye yakındı. Ben de 'Zararı yok hocam! Karanfil bize dışardan gelmiş, ne çıkar, şairi bizde olduktan sonra!' deyip şiiri okudum."
Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Ruhum acısından bunu bildi!
Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler;
Gönlüm ona pervane kesildi.
"Yüzüm kızardı; ancak benim bu beklenmedik iltifatım üzerine teşekkür........