GICIK: ADAMLARDAN KİMİLERİ!

Anlam olarak “boğazda duyumsanan, aksırtan, öksürten ya da yutkunduran yakıcı kaşıntı.” Bizi ilgilendiren anlamı ise, işleyeceğimiz konu budur: “Söz ve davranışlarıyla karşısındakini kızdıran, sinirlendiren, sıkan, budala, anlamaz, bilmez yerine koyan kimse.”

Çevrenizi gözlemleyin. İyice gözden geçirin, kan çekmeden, sahip çıkmadan, taraf tutmadan, hısım-akraba demeden bakınız. Sinir insanlar göreceksiniz, gıcık eden, moral bozan, allame geçinen, her şeyi bilen(?), akıl öğretmeye kalkan(?) insanlar…

Kocaman nasırlı ellerine bakmadan “fındık tarımını” anlatmaya kalkarlar. Bir marul dikmemiştir, bir meyve yetiştirmemiştir, sebzeciliği, meyveciliği öğretirler. Yürüyüş sporuna inanıyorsun ilaç gibi, biliyorsun sağlık için ne denli önemli ve değerli olduğunu. Kalkarlar sana “sağlıktan, yürüyüşteki tempodan” söz eder; kan dolaşımını, oksijeni tanımlarlar.

Kitap okumamıştır, kılişe sözlerle kitapları anlatmaya kalkar; yazı yazmamıştır, yazıyı bilmez, yazılanları eleştirirler. Her şeyi bildikleri iddiasındadırlar. Saygı gördüklerini zannederler, insanları gıcık ederler, yine de “kırılmasın, utanmasın” diye insanlar susar. İnsanlar sustukça onlar da kendini bir “şey” zannederler. Burunları Kaf Dağındadır. Tereciye tere satarlar.

Her konuya maydanoz olurlar. Spordan anlar, teknik adamları, futbolcuları, yöneticileri eleştirirler. Siyasi liderlere demediklerini bırakmazlar. Partileri yerden yere vururlar. En çok da ilerici olduklarına inanarak, özeleştiri yaptıklarını söyleyerek, oturur kalkar kendi partilerini kötüler, yapılanları beğenmez, insanları beceriksizlikle, başarısızlıkla suçlar, aşağılarlar. Ama kendileri bir katkı........

© Karadeniz'de sonnokta