menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Yaşam” ve “Ciddiyet”

9 1
08.10.2025

“Yaşam”, üzerine çok şey söylenir, yazılır. Yazın dünyasının hemen bütün türlerinde yaşam’ı/hayatı öyle ya da böyle ele alan yazılar, yapıtlar paylaşılır, okuna gelir. Öykü ve romanlarda, şiirlerde, fıkralarda, gülmecelerde, denemelerde, günce ve bütün düşünce yazılarında ve diğer sanat disiplinlerinde insan ya da canlı/doğa merkezli bir anlatı aslında hep “durumdan görev çıkarma” çabası ve kaygısıyla sunulur.

Bu “çaba” sürecinde “ciddiyet” ve “sorumluluk”, yapaylıktan uzak tutum oldukça belirleyicidir. Edebiyatın, kurmaca yapıtın olgunlaşmasını sağlayan biricik anlatma olanağı dl’dir, sanatsal yaratımdır. “Tümce, yazarın onurudur” der Ahmet Oktay. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Türkçem benim ses bayrağım” haykırışıyla doğru ve yerinde kullanımın, güzellik yaratımının anadildeki yeri ve önemini vurguladı hep. Hani Nazım Ustanın,

“… Yaşamak şakaya gelmez /büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın…”

Dizelerinde dediği gibi. Çoklarının özel anlam yüklediği ancak herkesi, her canlıyı ilgilendirdiği için özel anlamların çok ötesinde bir “güzellik” çabası, bir emek ürünüdür bu yürek ve beyin üretimi; “büyük insanlık”a sunulan. Ne var ki dönemsel olarak ya da kimi koşullardan ötürü yaşamın ciddiyetine ilişkin tartışma ve polemikler yaşanır durur. Tarihsel boyutunu bir yana bırakıp günümüze bakmakta yarar var diye düşünüyorum.

Özellikle çeyrek yüzyılı bulan ve toplumu çok rahatsız eden, sosyal dokumuzu ve yapımızı olumsuz etkileyen “banallik”, “nobranlık” yaygınlaşarak baskın davranışa dönüşmeye başladı. Eğitim ve bilimin gölgelenip itibarsızlaştırılması söylem ve vücut dili olarak kültür-sanata, diplomasiye, yöneticiliğe yeni “jargonlar(!)” getirdi! Bir “başkan”, bir “reis”, bir “bilen” profili/edası/dili/biçemi yaygınlaştı.........

© Karadeniz'de sonnokta