Zamanın kıyısından geçerken bu şehre bakıyorum. Bu şehir benim doğduğum ve büyüdüğüm şehir, fakat bir türlü kararını veremiyorum. Ben mi bu şehrin için deyim yoksa bu şehir mi benim içim de. Ben bu şehrin evladı. Benim gibi bu şehirle yaşayan, bu şehri görmeden gönülde taşıyan binlercesi var. Zamanı denize, Karadeniz’e benzetiyorum. Dereler ve nehirler hep denize doğru akıp dururlar. Bu kadim şehrin göz pınarlarından akan göz yaşları gibi.
Şehir mi? Ondan yıllarca uzak kalan, Gönünde sevgisini, hasretini ve özlemini taşıyan niceleri var. Uzaktakilerin içinden nice duygular, düşer, hayaller ve zaman akar. Zamanın kıyısındaydım diyorum. Bir kez dahi bu şehrin kıyısından uzaklaşmadım.
İnsan ne kadar kendi olabilir ve ne kadar kendi kalabilirse ona göre kendi olur. Vardığım zaman anladım ki ne şehir aynıydı ne de ben. Şehir sadece bir yanılsamaydı...
Zamanla yazılanlar, okuduklarımız, geçmiş, bugün ve gelecek...
İnsan ne kadar kendi olabilirse, şehir de o kadar kendi kalabilir?
Zaman değişiyordu ruhumuzdaki kalabalıklardan uzaklaşıp tek tek şehre dönüyorlar. İnsanın sınandığı tek gerçek vardı o da kendisiydi. Fakat şehir kendi gibi kalmalıydı! Madem bizi zamanla........