menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bisikletlerden blokajlara Son yıllarda Hollanda direnişinin kısa ve eksik tarihi | Aletta Karanfil

12 0
11.11.2025

Hollanda hiçbir zaman devrimlerle anılan bir ülke olmadı. Siyasal kültürümüz daha çok müzakere, uzlaşma ve sonsuz bir denge arayışı üzerine kurulu; buna “polder modeli” diyoruz. Bu, herkesin biraz mutsuz olduğu bir uzlaşmaya varana kadar tartışma sanatını tanımlayan tipik bir Hollanda terimidir. Yine de bu ölçülülük ve “ortada buluşma” söylemlerinin yüzeyinin altında, kesintisiz bir direniş akışı var. Bu akış bazen büyük ve görünür dalgalar hâlinde, bazen ise daha sessiz biçimde arka planda örgütlenerek ilerlese de hep orada.

1960’lardan bugüne Hollanda’daki pek çok hareket kendi başına bir kitap konusu olacak kadar ilginç fakat bu yazı kapsamında yalnızca feminist hareket, sendikal hareket, iklim hareketi ve Filistin hareketine dair kısa birer kesit sunacağım. Bunun yanında, ırkçılık karşıtı hareketler, işgal (squatting) hareketleri, faşizm karşıtı (antifa) hareket ve daha birçok hareket de var; bunlar birbirini şekillendirdi ve yeni hareketlerin dayanabileceği güçlü bir zemin oluşturdular. Başka bir yazıda bu konulara da değinmeyi umuyorum.

Her hareket Hollanda siyasal kültürünü kendi biçiminde şekillendirdi. Kadın ve işçi hareketleri 1970’ler ve 1980’lerde zirveye ulaştı. Bugün daha dağınık bir şekilde varlık gösteriyorlar. 8 Mart ve 1 Mayıs gibi takvimsel eylemlerde görünür durumdalar; bu yürüyüşlere her yıl binlerce kişi katılıyor. Yürüyüşlerin kendisi radikal olmaktan uzak, ancak örgütlü olarak gelen gruplar; radikal, anti-kapitalist ve kesişimsel sol bir düşünceyi temsil ediyorlar ve bu şekilde genel yürüyüşe de radikal bir ton kazandırıyorlar. Bu örgütlülüğün yıl boyunca varlığını koruması da çok önemli; mesela bu sayede birkaç ay önce bir kadın cinayeti işlendiğinde, binlerce kişi farklı şehirlerde sokakları doldurabildi.

Hollanda işçi hareketi ülkenin genel çelişkilerini de yansıtıyor. Hareketin güçlü bir tarihi var, geçmişte birçok sektörde örgütlenip grevler yapabiliyordu; ancak günümüzde örgütlülük büyük ve yavaş işleyen kurumlara evrildi. En büyük sendikanın yaklaşık bir milyon üyesi var; ülkede ise toplam 10 milyon civarında işçi bulunuyor. Hâlâ grevler örgütlüyorlar, müzakereler yürütüyorlar, ancak artık eskisi kadar militan değiller ve taban örgütlülüğü geçmişe göre zayıf. Farklı kitle hareketleriyle temaslarını koruyorlar ve önemli bir kuvvet olmayı sürdürüyorlar. İklim adaleti mücadelesi ile toplu taşıma emekçilerinin (şoförler, kondüktörler, bakım personeli vb.) mücadelesini birleştiren “Wij Reizen Samen” (Birlikte Seyahat Ediyoruz) adlı girişim, bunun iyi bir örneği. Bu, kurumsal çerçeveler içinde bile radikal işbirliğinin mümkün olduğunu gösteriyor.

Öğrenci hareketi ise her zaman daha öngörülemez ve spontane olmuştur. Öğrenciler, siyasi koşullar değiştiğinde ya da yeni sorunlar ortaya çıktığında tepki veren ilk kesimlerden biridir. Örneğin geçtiğimiz yıllarda gerçekleşen barınma........

© Kaldıraç