menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnsanlığın kurtuluşu sosyalist devrimdedir

9 0
10.12.2025

Ekonomik kriz, hem ülkemizde hem de dünyada, daha önce nadiren görünen görüntülerle kendini gösteriyor. Açlık, evsizlik, işsizlik, sağlık sorunları, eğitim sorunları ve daha başkaları, önce “şaşırtan” görüntülerle ortaya çıkmıştı ve giderek daha kötüsüne alışılmış durumdadır.

Biz diyelim ki çöpten yiyecek toplayan insanları gördüğümüzde şaşıranlara şaşırır hâle geldik. Okula giden ve yiyecek yemeği olmayan çocukları konuşurken, şimdi hayatı boyunca pantolonun altına don giymemiş çocukların varlığını görmeye başladık. Çok örnek var.

Öyle anlaşılıyor ki, bizim edebiyatçılarımız, bir “cafe”de birbirine bakmadan mesajlaşan veya internet uygulamaları üzerinden ayarlanmış randevularda ortaya çıkan tuhaf hâlleri kitaplarında konu ediniyorlar. Orhan Pamuk, Nobel ödüllüdür ve kitaplarında 400 kelime ile hikâyesini anlatır. PEN Kulübünün üyesi/başkanı Burhan Sönmez, solculuk ve demokratlık adına mistik anaforları Londra kökenli ajanslardan alıp Václav Havel Ödülü’nü almayı hazmedebilmektedir.

Demek ki, ne kadar sistemin hizmetine girmiş iseler o kadar hazmetme yeteneklerini geliştiriyorlar.

Bizim edebiyatçılarımız kalemlerini işsizliğin, açlığın, toplumu baştan başa saran metalaşmanın, görülmemiş yabancılaşmanın, çöp tenekelerinin etrafında süren yaşamın, barınamayan öğrencilerin, vücutlarını satan gençlerin yaşamlarına ilgi gösterecek tarzda kullanmıyorlar.

Onların kalemlerinde mistik öğeler karanlık olup damlamaktadır. Dini ritüelleri, mistik inanışları, bir çeşit din taciri gibi pazara sürerler. Bir yanda eşi benzeri tarihte görülmemiş gösteriş ve sapkınlığa varan eğlenceler, diğer yanda hesabı tutulamayan kara paralar onların daha çok ilgisini çekmektedir. Bu şaşaalı yaşamı süren bir avuç zenginin yaşamından anlatacakları bir şey de yoktur ve bu nedenle, muska yazıcısı gibi edebiyatçılar, miskin ve mistik yaşamı pompalamak için canhıraş çalışırlar. Ve elbette para kazanırlar.

Ressamlarımız, mesela bir pazar yerinde çürümüş meyve ve sebzeleri toplayıp evine taşıyanların yaşamlarını resmetmezler. Resim diye, bir tuval üzerine atılmış renkleri, renklerin büyüsü diye izleyiciye sunarlar. Sapkın yaşamlarına renk katsın diye bu nesnesiz resimleri, bir çeşit “boyacı” faaliyetinin sonucu olarak duvarlarına birkaç gün asmak için satın alırlar.

Burjuva sistem, kendi çürümüşlüğünü, edebiyat ve sanat alanında, son derece gelişkin bir çürüme ile dışa vurur.

Ama bize de, elbette, gerçek insanların, milyonlarca emekçinin yaşam koşullarını anlatmak için, makalelerin, siyasal yazıların arasına manzaralar aktarmak görevi düşer.

Edebiyatçılarımız ve sanatçılarımız gerçekçilikten koptukça, ekonomik ve sosyal krizin manzaralarını aktarmak, elbette eksik kalmaktadır. Kadınların, çocukların, gençlerin, işçilerin, çevresini ve kentini savunan insanların hikâyelerini yazmak, elbette onların kendilerine düşmeye başlar.

Ekonomik kriz, giderek derinleşmektedir. Dünyayı saran bu kriz, aslında kapitalist sistemin tarihsel olarak eskimiş olduğunun da kanıtıdır.

2008’de başlamış olan kriz, önce bir finansal kriz olarak ortaya çıkmıştır. Günümüzde, kapitalist-emperyalist sistemde krizler elbette daha çok finansal alandan patlamaktadır. Zira dünya kapitalist ekonomisinin toplam yıllık üretiminin 10 katından fazla bir borç stoku vardır. Bu öylesine bir boyuta gelmiştir ki, bizim 10 kat dediğimiz borç stokunun çok daha fazla olduğunu söylemek de mümkündür.

Dahası bu kriz, emperyalist güçler arasındaki paylaşım savaşımı ile de üst üste gelmiştir. Başlıca beş emperyalist güç, ABD, Almanya, Fransa, Japonya ve İngiltere dünyayı yeniden kendi aralarında paylaşmak için, SSCB’nin çözülmesi ve “komünizm tehdidi”nin ortadan kalkmasının ardından, daha açık harekete geçmişlerdir. Ve bu durum, krizi daha da ağırlaştırmaktadır.

Dünyayı yeniden paylaşmak için birçok savaş organize edilmiştir. Bu savaşlar, sistemin hegemon gücü olan ve rakiplerine göre askerî üstünlüğe sahip olan ABD’nin, var olan imparatorluğunu büyütmek ve sağlamlaştırmak için ortaya konmuştur. Ama savaşların kendileri, beklenen sonuçları vermemiştir. Bu durum da krizi daha da ağırlaştırmıştır.

Ve bu savaşın bir devresinde adım adım kuşatılan Rusya’nın sahaya inmesi, krizi bir kere daha ağırlaştırmıştır.

Aynı dönemde Çin, dünyanın fabrikası olarak Batı emperyalizmi için oynadığı rolü değiştirmiş, bizzat kendi markaları ile pazara girmiştir. Bu da krizle birleşmiştir, krizi derinleştirmiştir.

Bugün sürmekte olan Rusya ve Çin’e karşı savaş, işte bu dönemde, 2014’te organize edilmeye başlanmıştır. Bugün, Rusya ve Çin’i sömürgeleştirmek için tüm Batı birleşmiştir. Ve bu yolla, krizin içinden çıkış yolları aranmaktadır. Suriye savaşının ardından Ukrayna’da organize edilen darbe, bu amaca........

© Kaldıraç