Hâlâ mı? Başka başlık bulamadım! |
Yeğenim Emir’in Los Angeles macerasını okumaya hazır mısınız?
Hollywood senaryolarına taş çıkartacak cinsten.
Şu hayatın ironisine bak: Bir yanda “dünya vatandaşı” olma hayali, diğer yanda binlerce kilometre öteden götürülmüş, bayatlamış, tarihin tozlu raflarından fırlamış bir nefret.
Emir, Kaliforniya güneşinin altında, belki avokado toastların ve pumpkin spice latte’lerin bol olduğu bir ortamda, Amerikalı arkadaşlarının davetinde.
Ortam sıcak, muhabbet koyu derken, kapıdan iki çift giriyor.
Ve olanlar oluyor.
Karşılama, Antarktika’dan daha soğuk.
Yüz ifadeleri öyle bir donuk ki, buzdağı gibi erimeye niyetleri yok.
Sonra, tek tek, bir gizem filmindeki figüranlar gibi yemeği terk ediyorlar.
Sahne: Bir Türk genci, elinde belki de bir bardak Şiraz, kala kalmış ortada.
Sebep? Emir’in Türk, o iki çiftin Ermeni kökenli olmaları!
***
İşte bu noktada, insanlık tarihinin en vasat, en tekrarlı, en sıkıcı döngüsüne tanık oluyoruz: Faşizm.
Bu seferki kostümü değişik, mekân farklı, ama özü aynı. Aynı bayat, aynı işlevsiz, aynı komik.
Düşünsenize, 2020'lerde, Mars'a araç gönderdiğimiz, yapay zekanın şiir yazdığı bir çağda, hâlâ atalarımızdan kalma bir defteri, hem de yanlış okunarak tutulan bir defteri, sanki kutsal bir vasiyetmiş gibi taşıyoruz.
Bu defter o kadar ağır ki, insanın omuzları çöküyor, bakış açısı daralıyor, kalbi........