Yumurtayı Sert Kırmak

“YUMURTAYI sert kırmayın” şeklinde bir cümleyi duymamıştım. İşittiğimde ilginç gelmiş ama işin kırma tarafına değil de yumurta bölümüne yönelmişti zihnim.

Burada bahsedilen yumurta bildiğimiz yumurta mıydı? Ya da sadece onunla mı sınırlıydı? Veya yumurta bir örnek olarak sunulup buradan başka çıkarımlara mı yönlendiriliyorduk?

Tüm bunlar fırtına gibi başımın üstünde dönerken elime tutuşturduğu yumurtaları işaret ederek “Önce yıka nazarım” demişti.

Yıkadım. O günden sonra bunu âdet edindim hatta.

YUMURTANIN bir simge olduğunu yanında kaldığım iki gecede öğrendim. Sanırım dikkatimizi çekmek içindi. Ancak tavırlarıyla sertliğe çıkabilecek her meylimize dur diyor, şiddete dönüşebilecek her düşüncemize sözleriyle set çekmeye çalışıyordu.

Yaşı doksana dayanan bu mübarek kişinin bize anlatabileceği onca mevzu, onca pişmanlık, hayal kırıklığı, sonu gelmeyen alevli coşkular ve daha nicesi varken gelip meseleyi sadece şiddet eğilimine bağlaması da düşündürücüydü benim açımdan.

Oturtup karşına nasihat edebilirdi. Dinlerdik. İlmini konuşturup bizi ezebilirdi. Ses çıkarmazdık. Görgülerini aktararak üzerimizde görünmez bir baskı kurabilirdi. İtiraz etmezdik. Deneyimlerini aktarıp kendisine hayran bırakmayı başarabilirdi. Ki, bunu canı gönülden isteyerek yapardık.

Hiçbirini tercih etmedi. Tenezzül etmedi buna. Onun meselesi yumurta üzerinden büyük tehlike olarak gördüğü sadizme hatırı sayılır bir tokat vurmaktan ibaretti.

AYAĞIMIZI biraz sert yere vursak elini kulağının üstüne koyup sesin şiddetinden ruhunda meydana gelen sarsıntıyı tiyatral bir şekilde anlatmaya çalışıyordu.

Sesimizi yükseltsek sağ baş ve işaret parmağıyla bir radyonun ses düğmesini sola çevirme işareti yaparak bizim duyabileceğimiz bir tonda “Volüm, volüm” diyordu.

Kalemle yazı yazarken ucunun bile bastırılmamasını, hafifçe........

© İstiklal