Kalbimin Maksûresi |
İKİ yaş kendisinden büyüktü. Kapı bir komşulardı. Tüm çocukluk oyunlarını birlikte oynamışlardı. Birlikte koşmuş, birlikte düşüp çamura bulanmış, birlikte yorulmuş ve birlikte acıkmışlardı.
Aile olarak da yakınlardı birbirine. Anne babaları da arkadaş hatta sırdaş idiler. Bu sebeple ortak geçirdikleri zaman sadece avlu ve dışarısıyla sınırlı değildi.
Ebeveynler tarlaya veya bostana gittiklerinde onları götürdükleri gibi harmanda da birliktelerdi. Kısacası uyku haricinde kalan tüm vakitleri birlikte geçiyordu.
Çok iyi çocukluk arkadaşıydılar. Aralarında hiç kıskançlık görülmemiş asla kavga etmemişlerdi. O dönemlerde belki de çocuklara özel üretilmiş oyuncaklar olmadığından veya henüz o köye ulaşmadığından “Varlık kavgası” yaşamamışlardı.
…
KERİM’İ kasabaya ortaokul tahsili için teyzesinin yanına gönderdiklerinde ilk ayrılıklarını yaşamışlardı. O yaşlarda anlam vermesi zor bir durumdu bu yaşanan. Kerim’in aklından Maksûre hiç çıkmıyordu. Sürekli onu arıyordu. Çocukluk oyun arkadaşlığı olarak tanımlansa da daha ötesi de vardı demek ki. Ama bunun varlığını araya gurbet girdiğinde anlamıştı. Ayrılığın öğretici yanına da böylece vâkıf olmuştu.
…
KERİM, Allah’ın isimlerinden biri olduğundan sadece dedesi ona Abdülkerim diye sesleniyordu. Onun dışında bunu kullanan yoktu. Gerçekten kerim idi. Kendinde var olanı paylaşmadan duramazdı. Muhatabının istemesine fırsat vermeden yapardı bunu. Böylece kimseye mahcubiriyet yaşatmazdı.
Sözleri de lütufkârdı. Gerçeğe dayalı iltifatlarda bulunur muhatabında gördüğü güzel niteliklerin böylece gelişmesine vesile olurdu. Her zaman bir hedefi vardı. Amaca yönelik çalışırdı. Diğer türlü insanın dikkatini toplayıp ilerlemesinin mümkün olamayacağına inanırdı.
Kerim’in bir özelliği de kin tutmaz, olumsuzlukları içinde büyütüp altında ezilmezdi. Kendisinden........