menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ölümün Zamanı

12 0
previous day

Kardeşim Sait Bayram’ın vefatı üzerine ölümü yazdım.

Ölüm, insanın hem en eski hem en derin muamması olarak hayatın tam kalbinde durur. Sessizce yaklaşan bu gerçek, varoluşun kırılganlığını hatırlatırken insana hem hüzün hem de anlam yükler. Ayrılık acısının ağırlığı, yaşamın değerini daha görünür kılar; geride kalanlar, kaybın ardından zamanla hem yasın karanlığını hem de hatıraların aydınlığını taşır. Ölümün karşısında insanın çaresizliği kadar, sevginin ve hatırlanmanın sürekliliği de kendine yer bulur. Böylece ölüm, bir son değil, insanın iç dünyasında yeni bir derinliğin kapısı hâline gelir.

Ölümün gölgesi

İnsanoğlu nefes aldığı andan itibaren, ölümün gölgesini hep omuzlarında taşır. İlk taş devri mağaralarındaki çizimlerden, bugünün dijital ekranlarındaki görüntülere kadar içinde diri ve ölü, yarın ve geçmiş, umut ve korku barındıran bu varoluş hâli; insanı her daim ölümün anlamı üzerine düşünmeye zorlar. Ölüm, insan ruhunun derinliklerinde yankılanan, her çağda yeniden tarif edilen bir bilinmezlik, bir sınav, bir aynadır.

Uygarlıkların ölümle kavgası

Antik Mısır’da ölüm, korkulacak değil, hazırlanacak bir geçitti. Book of the Dead (Ölüler Kitabı) gerçekte “Dayanarak Gün Doğarken Çıkma Kitabı” ölen kişinin ruhunu yeraltı dünyasından geçip ölümden sonra yeniden doğuşa ulaştıracak dualar ve rehberlerle doluydu. Bu metin, ölüye bir ruh yolculuğu, sonsuz bir yaşam umudu vaat ediyordu. Cenaze törenleri, mabetler, mumyalanmış cesetler hep bu inancın yaşamsal bir uzantısıydı. Benzer biçimde, Epic of Gilgamesh gibi binlerce yıllık efsaneler, ölümden kaçma arzusunu ama aynı zamanda kaderin kaçınılmazlığını anlatır. Gilgameş, dostu Enkidu’nun ölümüyle sarsılır; ölümsüzlüğü aramak için dünya üzerindeki sınırları zorlar. Ancak, sonunda ölümlülüğün insanın kaderi olduğunu kabul eder.

Bu efsane, binlerce yıl öncesinden bize şöyle der: “Ölümü yenemezsin. Asıl görev, yaşamı........

© İstiklal