menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tevhidin Katledildiği Konsillerin Gölgesinde İnsanın Hakikat Arayışı ve Hakikatin İzinde Tevhidin Kaynağına Dönüş Seyahati

13 1
02.12.2025

İnsanlık tarihi, bir yönüyle hakikatle uydurmanın, vahiyle beşerî spekülasyonun mücadelesinin tarihidir. Havarilerin yalın Tevhid inancından, İznik'teki konsil salonlarında kararlaştırılan Teslis dogmasına uzanan yol, bu mücadelenin en çarpıcı örneklerinden birini sunar. Bugün dünya nüfusunun üçte birini şekillendiren bu inanç sisteminin kökenlerine, “apostolik” iddianın perde arkasına ve nihai hakikat olan Tevhid'e birlikte bakalım.

Dünya, insanın hakikatten uzaklaştığı dönemlerde hep sarsılmıştır. Çünkü hakikat, sadece bir inanç meselesi değil; insanlığın yönünü tayin eden pusuladır. Tevhid, bu pusulanın merkezidir. Allah’ın (c.c.) birliği, vahyin rehberliği ve peygamberlerin daveti; insanın hem ruhuna hem aklına hem de topluma düzen getiren ilahî bir çizgidir. Ne zaman ki bu çizginin yerini insanlar tarafından üretilmiş dogmalar, politik hesaplar ve konsil kararları almış; işte o zaman din, hakikat olmaktan çıkıp güç odaklarının elinde şekillenen bir araca dönüşmüştür.

Bugün Katoliklik, Ortodoksluk ve tarih boyunca oluşan farklı Hristiyan mezheplerinin temelinde vahyin değil, konsillerin şekillendirdiği dünyevî bir inanç sistemi yer alıyor. Buna karşılık İslâm, sahih bir vahyin korunmuş hâli olarak; Hz. İsa’nın ve havarilerinin hak dinine ve gerçek öğretisine paralel bir çizgiyi temsil ediyor. Bu gerçek, sadece Müslümanları değil, hakikat arayışında olan her insanı ilgilendirir. Çünkü insan, fıtratı gereği tevhide meyleder; kalp ancak Allah’ın birliğiyle ve O’nu zikirle huzur bulur, mutmain olur.

Tevhid, Allah’ın birliğini kabul etmekle kalmaz; aynı zamanda; hayatı O’nun koyduğu ölçülere göre yaşamayı, peygamberlerin ortak mesajına bağlanmayı, dini insanlar değil, Allah (c.c.) belirler ilkesini kabul etmeyi ifade eder. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerim, bütün peygamberlerin aynı mesajı taşıdığını vurgular: “Biz senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona ‘Ben’den başka ilah yoktur; bana ibadet edin’ dememiş olalım.” (Enbiyâ 25).

Tevhid dininin tarih boyunca tekliği esastır. Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (s.a.v.) hepsi aynı hakikati ilan etmiştir: Allah birdir, ortak kabul etmez. İşte vahyin ortak rotası budur. Dinler arasındaki farklar vahiyden değil; insanların sonradan yaptıkları eklemelerden doğmuştur.

Vahye dayalı olmayan dinlerin doğuşuna; teslis ve konsillere bakıldığında, havarilerin dini ile Katoliklik/Ortodoksluk aynı olmadığı görülür. İlk Hristiyanlar tek Tanrı inancına sahipti. Havariler, Hz. İsa’yı “Allah’ın kulu ve resûlü” olarak biliyordu. Fakat Hz. İsa’dan sonra: Roma İmparatorluğu’nun politik baskıları, felsefî Helenistik etkiler, siyasî güç kavgaları, kilise merkezli otorite kurma arzusu sebebiyle Hz. İsa’nın vahye dayalı tebliği ve mesajı tahrif edilmiştir.

Teslisi havariler değil, konsiller icat etmiştir. Bu tarihi gerçek bugün birçok Batılı araştırmacı tarafından da kabul edilmiştir. 325 İznik Konsili’inde Hz. İsa “Tanrı’nın oğlu” olarak ilan edilmiştir. 381 İstanbul Konsili’inde, teslis, resmen oluşturulmuştur: Baba-Oğul-Ruhul Kudüs. 431 Efes, 451 Kadıköy Konsillerinde Meryem anaya “Tanrı doğuran” unvanı verilmiştir. Bunlar din değil, ilahiyat politikasıdır. Siyasetin kutsallaştırılmasıdır. Kur’ân-ı Kerim bu konuda açık bir hüküm verir: “Üç demeyin; bundan vazgeçin, sizin için hayırlıdır.” (Nisâ 171).

Apostolik iddia ve tarihî gerçekliğe bakıldığında, “Apostolik” terimi, “gönderilmiş elçi” manasına gelir ve Katolik Kilisesi öğretisinin Hz. İsa'nın havarilerinden kesintisiz devralındığı iddiasıyla kendini “apostolik” olarak tarif eder. Oysa tarihî kayıtlar, Havarilerin saf Tevhid inancı ile bugünkü Katolik doktrin arasında derin bir uçurum olduğunu gösterir. Havariler,........

© İstiklal